Sisi’den Esad’a mecburi istikamet!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Kasım’da 2022 FİFA Dünya Kupası’nın açılış töreni dolaysıyla gittiği Katar’da, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi ile el sıkışması üzerine çok şey söylendi.

​Öncelikle şunu belirtelim: Mısır ve Türkiye arasında normal ilişkilerin kurulması iki ülkenin de lehinedir. Arkada kalan dönemde yapılan bütün yanlışlara rağmen atılan adım olumludur. “Zararın neresinden dönülürse kârdır.”

​Bununla birlikte AKP’nin dış politikası açısından tam bir değerlendirme yapılacak olursa; İktidarın bölge ülkeleriyleolan ilişkilerini İhvan kardeşliğinin belirlemesinin Türkiye’ye bugüne kadar neler kaybettirdiğini hatırlamak önemlidir. Ki bundan sonra benzer yanlışların içine düşülmesi önlenebilsin!

​Birinci olarak Mısır, siyasi ağırlığıyla, nüfusuyla ve ekonomisiyle Arap dünyasının en etkili ülkesidir. Türkiye, AKP’nin İhvan kardeşliği sevdasından dolayı Arap Dünyasının ve aynı zamanda bölgemizin bu önemli ülkesiyle ilişkilerini bozdu ve zararını Türkiye gördü.

​İkinci olarak son yıllarda zengin hidrokarbon yataklarına sahip olduğu anlaşılan Doğu Akdeniz’de, Türkiye’nin, “Mavi Vatan”ına sahip çıkmak için verdiği mücadelede hayati bir rol oynayacak olan Mısır, AKP’nin İhvancı politikasınınsonucunda Yunanistan’ın yanında yer aldı. Ve Türkiye böylece ABD ve İsrail’in başını çektiği karşısındaki cepheye Mısır’ı da kendi elleriyle katmış oldu.

​Üçüncü olarak Libya’da, Türkiye ile Mısır’ın karşı karşıya gelmiş olmaları da İhvansever politikanın bir başka sonucudur.

​Ve elbette söz konusu politikanın bir de ekonomik boyutunun olduğu kuşkusuzdur. Cumhuriyet tarihinin yaşanmakta olan en ağır krizinde İhvancı politikanın Türkiye’ye kaybettirdiklerinin boyutu incelenmeye değer.

​Bütün bu saydıklarımız AKP’nin İhvancı dış politikasının, sadece Mısır ile olan ilişkilerimiz ele alındığında söylenebilecek sonuçlarıdır.

​Erdoğan’ın Sisi ile el sıkışmasıyla birlikte bütün bu konularda olumlu adımlar atılmasının da yolu açılmış oldu ve bu iyi bir gelişmedir. Ama bu “iyi gelişme” AKP’nin söz konusu politikasının nedeni olan mezhepçi saplantılarından vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Dolaysıyla AKP iktidarı devam ettiği müddetçe benzer yanlışların tekrar tekrar yaşanması her zaman mümkündür.

NEDEN “MECBURİYET?”

​Sisi ile el sıkışmayı, Esat ile el sıkışma kaçınılmaz olarak takip edecektir. AKP iktidarının bu yönde bir süredir özellikle kendi kamuoyunu hazırlama çalışmaları yaptığı biliniyor. Erdoğan Katar dönüşü uçakta gazetecilere, seçimden sonra Esat ile görüşme olabileceğini söyleyerek olacakları da haber vermiş oldu.

​Cumhur İttifakı’nın ikinci Partisi MHP’nin lideri Bahçeli’nin grup toplantısında “Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Beşar Esad ile görüşme vasatı açılmalı, terör örgütlerine karşı ortak bir irade oluşturulmalıdır”  şeklinde konuşması, Türkiye’nin geldiği yeri ve yönelimini gösteren son gelişme oldu.

​Türkiye’nin, Mısır ve Suriye ile ilişkileri düzeltmesi bir mecburiyettir. AKP, ideolojik tercihleri dolaysıyla bu mecburiyetin gereklerini yapacak belki de son Partiydi ama o da en sonunda bu ülkelerle ilişkileri düzeltme noktasına gelmek zorunda kaldı.

​Türkiye’yi, Suriye ve Mısır ile ilişkileri düzeltmeye zorlayan etkenleri sıralayalım:

Birinci olarak, Doğu Akdeniz’de çıkar çatışması ve ABD’nin “İkinci İsrail” projesinden kaynaklanan bir saflaşma, bölgede giderek netleşiyor. Türkiye’nin karşısında ABD, İngiltere, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs Rum yönetimi ve Atlantik ittifakının diğer güçleri bulunuyor. Türkiye karşısındaki bu cepheye karşılık Rusya ve İran’la geliştirdiği ilişkilerle bir denge kurmaya çalışıyor. Ama bu yetmez. Türkiye, kendisine yönelen tehditle başa çıkmak için Suriye ve Mısır başta olmak üzere bütün komşularıyla barışmak ve dayanışma içine girmek zorundadır.

İkinci olarak sayısı 10 milyona dayanmış olan mülteci yükü artık taşınamaz bir noktaya gelmiş durumdadır. Ekonomik olarak bugüne kadar harcanan milyarlarca doların üstüne, Taksim’deki patlamanın da gösterdiği üzeresığınmacıların ciddi bir güvenlik sorunu haline gelmesi, sorunun çözümüne aciliyet kazandırmıştır.

​Sorunun çözümü Şam ile derhal, bir an önce elsıkışmaktan geçiyor.

Üçüncü olarak gerek Taksim’de patlayan bombanın izinin ulaştığı yerler ve gerekse son günlerde Kilis ve Karkamış’a atılan bombalar, İktidarın kurduğu “güvenli bölge” politikasının iflas ettiğini gösteriyor. Kilis ve Karkamış’ın karşı tarafı sözümona güvenli bölgeler!

Dördüncü olarak, PKK’nın Fırat’ın doğusunda ABD’nin koruması altında sekiz yıldan bu yana fiili bir devlet yapılanması içinde olmasının biricik nedeni İktidarın, gene İhvan kardeşliği sevdasından dolayı Şam ile işbirliği yapmaması; Şam düşmanı terör örgütleri ile ilişkilerini sürdürmede inat etmesidir. PKK’nın, Suriye’nin neredeyse üçte birine tekabül eden Fırat’ın doğusundaki bölgede devlet olma ihtimalinin, Türkiye’nin güvenliğine yönelik en büyük tehditlerden biri olduğunu görmek için “strateji ve terör uzmanı” olmak gerekmiyor.

Beşinci olarak, Suriye başta olmak üzere komşularımızla ilişkilerimizin bugüne kadar düzelmemiş olması, yaşanmakta olan ekonomik krizi derinleştiren etkenlerden biridir. Oysa tam tersi durumda yani Türkiye’nin İran, Irak, Suriye başta olmak üzere bütün Batı Asya ile iyi komşuluk ilişkilerinin tesis edilmesi durumunda, sadece bu ülkelerde yaratılacak ekonomik olanaklarla yaşanmakta olan ekonomik krizaşılabilir.

​İşte bütün bunlar Türkiye’nin bundan sonra ne yapacağını belirleyecek olan mecburiyetlerdir. AKP veya başka bir iktidar, bu saatten sonra, bu mecburiyetleri dikkate almadan Türkiye’yi yönetemez.

​Onun için Sisi’den sonra mecburi istikamet; Esad ile el sıkışmak için Şam’ı göstermektedir.