Sistemin çürümesi

Yıl 1934. Atatürk’ün yaveri elinde bir mektup ve yanında iki çocukla zamanın Milli Eğitim Bakanı Zeynel Abidin Özmen’in yanına çıkar. Mektupta Atatürk, bu iki çocuğun kimsesiz ve yoksul olduğunu ve onları bir devlet okuluna parasız yatılı olarak kaydının yapılmasını yazmaktadır. Özmen, Orta Eğitim Genel Müdürü’nü çağırır ve bu iki öğrenciyi zamanın en iyi liselerinden olan Haydar Paşa Lisesi’ne paralı yatılı olarak kaydının yapılmasını ister. Sonra da oturur, çocukların üç yıllık paralı yatılı öğretim bedellerinin yazılı olduğu bir makbuz hazırlatır ve Atatürk’e bir cevap yazar:

“Muhterem ATATÜRK,

Yaver Beyle göndermiş olduğunuz iki çocuk hakkında emirlerinizi aldım. Ancak, arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve Cumhurbaşkanı ATATÜRK gibi birisi bulunduğu için; bu iki çocuğu fakir ve kimsesiz olarak kabul etmeme, hem yasalarımız, hem de mantığımız izin vermedi. Bu nedenle her iki çocuğun da, emirleriniz gereği, Haydarpaşa Lisesi’ne PARALI YATILI olarak kayıtlarını yaptırdım. Çocukların üçer yıllık okul taksitlerine ait makbuzları, ekte takdim ediyorum…”

Atatürk bunun üzerine zamanın Başbakanı İsmet İnönü’ye telefon açar; “Bak senin Milli Eğitim Bakanın ne yaptı?” der ve olayı anlatır. İnönü özür dileyecek olur. Atatürk ise bunun üzerine “Yok özür dileme, çok memnun oldum. Keşke her devlet adamı bu medeni cesarete sahip olabilse ve gösterebilse” der. (Kaynak: H. Rahmi Özen, 15.09.1985 – Kolay İlan gazetesi. 09.01.2002 Cumhuriyet)

Bu bir devlet yönetimi anlayışıdır. Torpil yoktur. Bütün devlet adamları kanunlar çerçevesinde görevlerini yapmaktadır. Onun için başları diktir. Yurttaşlar da bu gerçeği bilir ve onun için devlete güven duyar. Toplumsal barışın, dayanışmanın, güvenin olmazsa olmazı devlete hakim olan bu anlayıştır.

DEVLETİN TAHRİBİ

1930’ların bu devlet anlayışından son yıllarda devlet içine sızan FETÖ ve benzeri örgütlerin bütün okullara ve devlet memurlukları için yapılan sınavların sorularını çaldıkları ve kendi yandaşlarına dağıttıkları günlere geldik. En çalışkan öğrenci veya soruların büyük çoğunluğunu doğru olarak cevaplayan memur adayı olmanız yetmez. Bir tarikatın ve ya cemaatin mensubu veya iktidar partisinden torpilinizin olması gerekir bir okula yerleşmeniz veya devlet memuru olmanız için.

Veya son yıllarda çok sıkça tanık olduğumuz üzere yazılı sınavlarda en yüksek notu alırsınız, sonra yapılan sözlü mülakatta elenirsiniz. Çünkü iktidarın “adamı” ya da malum örgütlerin mensubu değilsiniz.

Veya alanında en iyi olan bilim adamlarının görev yapması gereken üniversitelere adrese teslim ilanlarla öğretim görevlisi alınır. Sizin, o bölümün en iyilerinden biri olmanızın hiçbir önemi yoktur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin son yıllardaki ama özellikle AKP iktidarı dönemindeki manzarası budur.

ERZURUM’DAKİ FOTOĞRAF

Bazen bir fotoğraf karesi, anlatmak istediklerinizi yüzlerce ve binlerce sayfalık yazılardan çok daha net bir şekilde gözler önüne serer.

Eski Başbakanlardan Binali Yıldırım’ın oğlu Erkam Yıldırım’ın 13 Ocak günü katıldığı Erzurum’daki geleneksel ‘1001 Hatim’ duasının ardından gittiği bir giyim mağazasında çekilen fotoğraf karesi işte böyle bir fotoğraftı.

Görüntü şöyle: Erkam Yıldırım elinde tespih, tam ortadaki bir koltuğa yayılarak oturmuş durumda. Yıldırım’ın solunda Vali Okay Memiş, sağında ikinci sırada AKP İl Başkanı Mehmet Emin Öz, karşısında asker üniformasıyla İl Jandarma Komutanı Albay İlker Şimşek ve diğer zevat görülüyor. Devleti temsil etme durumunda olan kişiler, hiçbir resmi sıfatı olmayan Erkam Yıldırım’ın yanında saygıyla oturuyorlar.

Erkam Yıldırım’ın bir zamanlar başbakanlık yapmış ve hala Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en yakınındaki isimlerden biri olan Binali Yıldırım’ın oğlu olmak dışında hiçbir özelliği yok. Ama haksızlık etmeyelim; Erkam beyin adı, Mayıs 2021’de Venezuela’dan Türkiye’ye gemilerle uyuşturucu kaçırılması olayı ilgili olarak yapılan haberlerde çokça geçti.

Böyle bir görüntüye hiçbir ciddi devlette rastlanılamaz. Böyle bir görüntü yasaların egemen olduğu hiçbir devlette kimsenin aklının kenarından bile geçemez. Devletin niteliğinin burada bir önemi yoktur. Kapitalist veya sosyalist bir devlet söz konusu olabilir. Ama bu fotoğraf, kanunların az çok işlediği hiçbir sistemde söz konusu olamaz.

Erzurum’daki fotoğraf devletin, bizzat iktidar erkini elinde tutanlar tarafından ne karar çürütülmüş olduğunu gözler önüne seriyor!

Böyle bir fotoğrafın verildiği ülkede kanun hakimiyetinden, devlet kurumlarının kanun tarafından kendilerine tanınan yetki ve sorumluluğa uygun hareket ettiğinden söz edilemez.

Böyle bir fotoğrafın verildiği ülkede vatandaş, kime nasıl güvenecektir?

Ve elbette böyle bir ülkede adaletin kanunlara göre sağlanmasından, ulusal birlikten ve toplumsal barıştan da söz edilemez!

Erkam Yıldırım’ın Erzurum’da verdiği fotoğraf; 2023 Türkiye’sinin içinde bulunduğu durumun özetidir. Tuz kokmuştur!