Mehmet Bedri Gültekin’in ardından (Tolga Yarman)

Resimdeki gibiydi, en son… Gözlükleri besberrak, yalnız gözlerini değil, yüreğini de gösterirdi… Onun kadar dik, Onun kadar kararlı, Onun kadar davaya kilitli, Onun kadar acılar yaşamış, ama yüreğinde acının kırıntısını taşımayan, Onun kadar sade, ama abide bir ruha sahip olan, Onun kadar sakin ama bir şelaleden bin beter, dur durak engel tanımayan, Onun kadar çalışkan, bilgili, önder, örgütçü, ama alçak gönüllü, Onun kadar insancıl ama çeliğin gıpta edeceği eğilmezlikte bir insan, azdır… 

Partisi’nden belki de hayatının en büyük hayal kırıklıklarından birini yaşayarak ayrılmıştı… Yine zor zamanlardan geçtikten sonra… Sosyalist Cumhuriyet Partisi’ni kurdu… Pendik İlçede, “Hayırlı olsun!”, demeye gittik, Arkadaşlarım’la… İstasyonun yamacında yapılanıvermişti, İlçe… 

Hele tertemiz, albenili, bir parti ilçe binası var etmek, bugünkü koşullarda nasıl da zor… Nedir ki, Pendik İlçe bir şey mi!.. Bütün Türkiye’de örügütleniverdi, Arkadaşları’yla, Sevgili Mehmet Bedri Gültekin… Seçimler’e girebilme imkanını geliştirmiş olarak… 

Bu ne demektir? Ne kadar çok seveni, ne kadar sayanı, varmış, öyle değil mi? Bizi Pendik İlçe’de gönül dolusu sevgiyle ağırladılar… Onlar’a, oradan ayrılırken verdiğim sözü tutmak için sabırsızlanıyorum… Pendik İlçe’ye, bir konuşma yapma sözüm var…

Mehmet Bedri’nin kurduğu bütün ilçelerdeki, dostlara, omuzdaşlara birer konuşma yapabilsem keşke, Türkiye’nin hemen her yerinde… Bildiklerimi aktarabilsem, onlarla ayrı ayrı, zenginleşebilsem… 

İskenderun ADD’ye; 24 Ocak Salı Günü, “Arkadaşım Uğur Mumcu’yu Anarken, Enerji Savaşlarının Göbeğindeki Türkiye’de, 2023 Seçimlerine Dönük Uyarılar” temalı bir konuşma yapmış… 25 Ocak Çarşamba Günü Ankara’ya, TÜMÖD zemininde, “İç Göç İzdihamında Universiteler’de Tarikatler ve İrtica”, temalı bir konuşma yapmaya gelmiştim… Arkadaşlarıyla beraber bizi şereflendirdi… 

Toplantı sonrası, hep beraber bir kahve içtik, sımsıcacık bir ortamda… Türkiye’yi, Bölge’yi değenlendirdik, uzun uzun, bir kez daha… Her zamanki gibi gayet sakin konuşuyor, kısa, net ve fakat derinliğine değerlendirmeler yapıyordu… Bir yerinde, sözleriyle, beni bir kez daha benzersiz derecede onurlandırdı… 

Kucaklaştık, ayrıldık… Özlemi o an içimde yeşermiş olarak… 

Aradan yirmi gün geçmemiş… 14 Şubat Sabahı, ölüm haberi deldi gözümü geçti… 

Bir kocaman son ödül bahşetti bizlere… Can sevdiklerini, Tunceli’de, naaşının başında… Giderek, doğduğu köyün, Gömemiş’in, karşıdan bütün ihtişamlarıyla tablolaşan dağlara nazır ve doğduğu yerden hepsi hepsi elli metre ötedeki Köy Kabristanı’nda, toğrağa verilirken, kucaklaştırmak… 

Hepsi, ayrı ayrı can insan; Eşi’yle, Kardeşleri’yle, Geniş Ailesi’yle ve Omuzdaşları’ya vedalaşırken; sizi; bağrıma basmaktan henüz mahrum kaldığım, Biricik Oğlu Kerim’in; Canım Mehmet Bedri’nin, naaşı başında kıraat edilen ve bir Oğul’un Babacığın’a sunabileceği benzersiz son bir ödül niteliğindeki, dizeleriyle başbaşa bırakıyorum… 

Alnından öpüyorum, Kerimcim… Nur içinde yatsın Babacığın… 

Prof. Dr. Tolga Yarman, 24 Şubat 2023

“Akıyordu su
Gösterip aynasında söğüt ağaçlarını
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
Koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!” (Nazım Hikmet)

 

Tarihte kimi insanlar sadece yaşadıkları zamanlarda değil ama nesiller hatta çağlar sonra dahi fikirleriyle, eserleriyle, eylemleriyle, kişilikleriyle tanınırlar, anlatılırlar, insanlara umut ve ilham veren, onları hayatın zorluklarına karşı motive eden ideallere dönüşürler.

Mehmet Bedri Gültekin hiç kuşkusuz ki Türkiye devrimci hareketinin yetiştirdiği, insanlığa armağan ettiği en güzide neferlerden, en müstesna önderlerden, en yiğit fedailerden ve en örnek kişiliklerden birisiydi.

1960’ların sonunda Dersim’in yoksul bir dağ köyünden çıktı bu yola… Anti-emperyalist gençlik mücadelesinden Kürecik’in dağlarına ve ardından 12 Mart Diyarbakır zindanlarına, 12 Eylül işkencehanelerinden Haymana’ya ve Silivri’ye kadar, kendisini Türkiye’nin bağımsızlığına ve sosyalist geleceğine hesapsızca adayarak, hiçbir engelden, zorluktan, tehditten çekinmeden, son an’a kadar mücadelesini sürdürdü.

Görevinin başında ve ayakta veda etti bu dünyaya ve uğruna ömrünü adadığı insanlara, ülkesine…

***

Mehmet Bedri’nin Türkiye halkına ve insanlığa mirası kuşkusuz çok büyük ve anlamlı… Varlığı ve katkıları zamanla daha da berraklaşacak… Fakat belki birkaçını söylemek şimdi, bizlere, onunla beraber hangi değerleri de ölümsüzleştirdiğimizi hatırlatabilir.

Mehmet Bedri, bir yaşam boyu süren adanmışlığı, disiplinli çalışmayı ve üretmeyi miras bıraktı. Ömrünün bir bölümünü, gününün bir kısmını değil, tüm hayatını planlı çalışmayla, programlı faaliyetle ve sürekli mücadeleyi örgütlemekle, inşa etmekle, yaptığı işin teorisini, siyasetini yazmakla, anlatmakla geçirdi. Hiçbir an’ını asla boşa harcamadı. Okudu, yazdı, konuştu, aktardı ve eyledi. Onun varlığı, mücadelenin kendisiydi.

Mehmet Bedri, Türkiye devrimci hareketinin en büyük temsilcilerinden birisi, son 60 yılın yaşayan en önemli tanıklarındandı ve ancak kitaplara konu olabilecek bir yaşam öyküsünü miras bıraktı. İbrahim Kaypakkayalar, Bora Gözenler, Mehmet Çetinler ve devrim uğruna canlarını feda eden daha onlarcası, Mehmet Bedri’nin bizzat yoldaşlarıydı. Beraber yürüdüler, beraber döğüştüler. Hasan Yalçınlar, Kâmil Dedeler, Halil Alkanlar, Mehmet Esmerler ve ömrünün son anına kadar, geride kalan on yıllarda, devrim için mum gibi yanıp sönenler, Mehmet Bedri’nin en yakınları, en sevdikleriydi… Can yoldaşlarıydı.

Mehmet Bedri, yazdığı kitaplarla, sayısız makaleyle büyük bir devrimci entelektüel birikimi miras bıraktı. 1960’lardan bugüne, Türkiye devrimci hareketinin ve halk hareketinin önderlerinden birisi olarak, o, yazdığı eserlerle yarım yüzyılı geçkin bir tarihin ortak aklını, hafızasını, teorisini, deneyimini aktardı, yorumladı. Eğitimler verdi, devrimciler yetiştirdi. Bugünden sonra Türkiye’nin geleceğine dair edilecek her sözde, yazılacak her yazıda onun tartışmalarının katkısı mutlaka olacaktır.

Mehmet Bedri, fedakarlığı ve cesareti miras bıraktı. Ölümle yüzleşmekten bir an dahi geri durmadı. Hayattaki tek mülkünü, yani canını, mücadelesi ve yoldaşları için öne sürmekten asla çekinmedi, bunu bir erdem olarak gördü hep. En riskli bölgelere, en riskli görevlere, en büyük tehlikelere daima gönüllü oldu. Hiçbir işin büyüklüğünü ya da küçüklüğünü hesap etmedi, pazarlığını yapmadı. Her zaman en zorunu seçti ve en önde oldu.

Mehmet Bedri, umudu miras bıraktı. En yalnız kaldığı, hayal kırıklığına uğradığı, en zor anlarında dahi o büyük insanlık gerçeğinin farkındaydı. Tarihin ve tarihteki mücadelelerin bilincindeydi. Tarihe ve insanlığın ortak bilincine, vicdanına olan güvenle her türlü karamsarlıkla mücadele etti.

Mehmet Bedri, azmi, iradeyi ve kararlılığı miras bıraktı. 12 Mart’ta Diyarbakır’da 12 Eylül’de DAL’ın elinde, tüm vahşi işkencelere rağmen bir tek kelime dökülmedi ağzından. Yaşadığı hiçbir zorluğu, uğradığı hiçbir zulmü de asla hikayeleştirmedi. Bunları kendisine ait anlatılara dönüştürmedi, bir kimlik kurmadı. Hepsi, bu zorlu mücadelenin sonuçlarıydı ve kararlılıkla göğüsledi. Gerçek bir sıra neferi mütevazılığı ve terbiyesiyle, bu konularda asla tek kelime etmedi. Vücudundaki izleri mağrur taşıdı, kimselere göstermedi.

Mehmet Bedri, kendi tabiriyle “Anadolu’nun derviş geleneğinden” gelen profesyonel devrimciliğin abidesi oldu, bu büyük geleneği miras bıraktı. Kendisini her zaman örgütlü mücadele içinde ifade etti. İfade edemediği koşullarda ise kendine yoldaşlarıyla beraber yeni yollar açmakta tereddüt etmedi. Fakat her zaman örgütlüydü ve örgütünde de bir profesyonel devrimciydi. Kendisini örgütüne armağan etti, mücadelesini hayatının merkezine koydu, emekçi halkın kaderine ortak oldu. Elinde ne varsa yoldaşlarıyla ve halkıyla paylaştı.

Mehmet Bedri, dürüstlüğün, doğruluğun, hakikatin cisimleşmiş temsilini miras bıraktı. Yunus Emre gibi, dergâha asla eğri odun taşımadı. Düşmanları dahi, Mehmet Bedri’nin sözünün asla bir hesabı olmadığını bilirdi. Doğru bildiğini her yerde, her zaman, her koşulda, lafı uzatmadan doğrudan söylerdi. Yalan, onun hayatının yanından dahi geçmedi. Hilekarlık, üçkağıtçılık, kurnazlık… onun sadece kitaplarda okuduğu, çevresinde gördüğü ve hoşlanmadığı şeylerdi. Bütün ömrü, yalanla, yanlışla, hileyle mücadeleyle geçti. Doğrunun, hakikatin dervişi oldu.

***

Mehmet Bedri son haftalarını bir yandan Türkiye’nin içine yuvarlandığı tarikat-mafya rejimi kâbusunu yok edecek halkçı-devrimci bir ittifakı ülkenin dört bir yanında örgütlemekle, bir yandan da depremin ve de AKP’nin on binlerin canına mal olduğu yıkımın yaralarını sarmak için yollarda geçirdi. Yorgun bedenine, halkın, yakınlarının yaşadığı tarifsiz dertlerin, sıkıntıların, acıların yükü de eklendi. Nihayet, dün sabah, o koca yüreği isyan etti.

Mehmet Bedri Gültekin’e veda edemeyiz. Bu mümkün olmaz. Şimdi ancak o yorgun bedeni Dersim’in kutsallarına, Gömemiş’e, geri dönüyor… Fakat yarattığı o görkemli miras şimdi bizimle; ve bizden sonraki kuşaklarla da daima yaşayacak.

O artık bir fikir, bir ideal, bir örnek… adanmış bir yürek, bilinçli bir baş olarak hep bilinecek, hatırlanacak ve çağlar boyu yaşayacak, tıpkı elinden düşürmediği kitaplarındaki gerçek kahramanlar gibi.

Devrin daim olsun baba… Atalarınla ve yoldaşlarınla buluşuyorsun şimdi. Kavuşacağız elbet yeniden.

Ahmet Kerim Gültekin
15 Şubat 2023, Londra