Van’daki PKK saldırısı ve HDP

Van’ın Özalp ilçesine bağlı Eğribelen köyünde iki vatandaşımızda Covid-19 testi pozitif çıktı ve köy bunun üzerine 8 Mayıs’ta karantinaya alındı. Köye yardım götüren Vefa Destek Grubu aracı, dönüş yolunda saldırıya uğradı, biri belediye çalışanı iki yurttaşımız şehit oldu.

Başta devlet yetkilileri olmak üzere siyasi partilerin hepsi olayı kınadı. HDP ise saldırının sorumlusunun kim olduğunu belirtmediği bir kınama mesajı yayınladı. Oysa bu olayda saldırganın kim olduğunu belirtmeden edilen her söz, “boş laf” olmaktan başka bir anlama gelmez.

Ramazan ayında, üstelik Coronavirüs salgını gibi bir belaya karşı bütün milletin elele vererek mücadele ettiği koşullarda bir yardım ekibine yapılan saldırıyı ifade edecek sözcük zor bulunur. Ve göreceğiz, PKK bile bu saldırıyı üstlenmeyecektir. Hatta büyük ihtimalle saldırının “provokasyon” olduğunu söyleyecektir.

 Oysa gerçek, saldırının PKK tarafından gerçekleştirildiğidir. Saldırı Özalp Belediyesinin kayyıma devredilmesine karşı yapılmıştır.

Terörün “yasal olanakları” olabilir mi?

Saldırı, HDP üzerinde yapılan tartışmaların yeniden yoğunlaştığı günlerde gerçekleşti. Meral Akşener’in “Türkiye Masası”na davet ettiği partiler arasında HDP’nin de olması, CHP’nin geçen yerel seçimlerin ardından, önümüzdeki seçimlere de yönelik olarak HDP ile yürüttüğü dirsek teması ve Vatan Partisi’nin HDP’nin kapatılması için bir kez daha gündeme getirdiği başvuru üzerine gelen saldırı, konunun bütün kamuoyu tarafından daha da derinlemesine tartışılmasını sağlayacaktır.

Öncelikle şunu belirtmemiz gerekiyor: Dünyanın hiçbir ülkesinde bir siyasi harekete, demokrasi adına, “bir elinde silah diğer elinde yasal olanaklar” bulunmasına müsaade edilmez. Bu konuda bilinen son örnek İspanya’daki Herri Batasuna olayıdır. Herri Batasuna ayrılıkçı Bask örgütü ETA’nın yasal partisiydi. ETA, 1950’lerin sonlarından itibaren Bask bölgesinin bağımsızlığı için şiddet eylemlerine başvurdu. 50 yıllık şiddet tarihinde ölen insan sayısı 829 kişidir. 

İspanya Yüksek Mahkemesi, 2002 yılında Parlamento’da yapılan yasal düzenlemenin ardından 2003 yılında, Herri Batasuna’yı, terör örgütü ETA ile ilişkili olduğu gerekçesiyle kapattı. Yapılan itirazı görüşen AİHM Beşinci Dairesi, 5 Haziran 2009’da verdiği kararla İspanya devletini haklı buldu, Herri Batasuna’nın itirazını reddetti.

Son günlerde Türkiye’de yapılan tartışmalara ışık tutması açısından İspanya’da daha sonra yaşanan gelişmeyi de aktaralım. Heri Batasuna’nın kesin olarak kapatılmasının ardından ETA, 2011 yılında aldığı kararla silahlı mücadeleyi temelli olarak bıraktığını ve “bundan sonra yasal yollardan mücadelesine devam edeceğini” açıkladı. Bu da önemli bir derstir.

HDP örneği

Şimdi gelelim Türkiye’ye: HDP, PKK’nın yasal partisidir. Bu bir iddia değil, ilgililerinin bizzat kendi ağızlarıyla dile getirdikleri bir gerçektir. PKK eylemlerinde bugüne kadar, toplam olarak 100 bine yakın insan hayatını kaybetmiştir.

Ama bundan da önemli olarak PKK, bizzat kendisi ülkenin güvenliğine ve bütünlüğüne yönelik faaliyet içinde olmasının yanısıra, Suriye ve Irak topraklarından Türkiye’yi hedef alan emperyalizm ve Siyonizmden kaynaklı silahlı tehdidin kullandığı bir araç durumundadır. Son olarak aynı merkezlerin Doğu Akdeniz’den Türkiye yönelttiği savaş tehdidinin de emrindedir.

Örneğin HDP, Mecliste grubu bulunan bütün partilerin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını savundukları ortak bildiriye imza atmadı. 

HDP, bugüne kadar, bir kez olsun adını vererek PKK terörüne karşı tavır almamıştır. Tam tersine o terörün HDP’nin en yetkili ağızlarından onaylandığını gösteren video kayıtları sosyal medyada hala dolaşmaktadır. Buna rağmen yargının hala harekete geçmemesi ayrı bir garabettir.

Bu harekete geçmemede, Ak Parti’nin, 2007 yılında kendisi hakkında açılan kapatma davasının ardından gerçekleştirdiği, parti kapatmayı oldukça zorlaştıran yasa değişikliğinin de hatırı sayılır payı vardır.

Ne yapılmalı?

Şimdi Van’ın Özalp ilçesinde bütün milletimizin büyük öfkesine yolaçan saldırının ardından sözümona “demokrasi” adına sergilenen bu aymazlığın sorumlularını tek tek belirtmekte yarar vardır.

Birinci sorumlu, bütün kanıtlar ortadayken bugün devleti yönetme konumunda olan ve ülke ve devlet güvenliğine ve bütünlüğüne yönelik tehdidin üzerine gitmede, yargının harekete geçirilmesi konusunda üzerine düşeni yapmayan Ak Parti’yi belirtmek gerekiyor.

Bu harekete geçemeyişte ABD ve Batı’yla ilişkileri daha fazla germeme kaygısının da rol oynadığı açıktır. Ayrıca, tamamen yanlış bir hesabın sonucu olarak, HDP’ye oy veren kitleyi böyle davranarak, güya “karşıya almama” hesabı da yapılıyor olabilir.

HDP’nin yüzde 10 kadar oyunu yanına alarak AKP’ye karşı muhalefet yapabileceğini zanneden CHP ve İyi Parti’ye gelince; bu partiler daha büyük yanlışın içinde bulunuyorlar. Kör “AKP düşmanlığı” bu partileri; bir yandan teröre karşı mücadelenin karşısında konumlanmaya, diğer yandan bölücü terörün ardındaki Batılı merkezlerin yanında yer almaya götürmüştür.

Bu tavırlarıyla söz konusu partiler bırakalım AKP’ye karşı muhalefet görevlerini yerine getirmeyi tam tersine siyaseten intihar etmektedirler. 

İktidarı ve muhalefeti ile bütün Partilere, İspanya tecrübesini hatırlatıyoruz. Herri Batasuna, Bask bölgesinin en büyük partisiydi.

Van Özalp’ta gerçekleşen saldırının, şimdi bütün siyasi partilerin, teröre karşı mücadelede daha tutarlı bir politika izlemelerine vesile olmasını diliyoruz.

Terör Örgütü’nün yasal partisi olamaz. İşe, önce buradan başlamak gerekir.