Siyasal İslam’ın yükselişi ve düşüşü

Kabaca 1975 yılı, 17 Ekim Devrimi ve Türk Kurtuluş savaşı ile başlayan devrimci dönemin – Sosyalist Devrimler ve Milli Kurtuluş Savaşları Dönemi – sonuna işaret eder. Bu tarihte Güneydoğu Asya’da Vietnam, Laos Kamboçya halkları ABD emperyalizmini ağır bir yenilgiye uğrattılar. Afrika’daki son sömürgeler; Angola, Mozambik ve Gine Bissau; Portekiz’den bağımsızlıklarını kazandılar…

Sonrasında Devrim dalgasının dünya çapında geri çekildiğine şahit olduk. Sovyetler Birliği sosyalizmi terk edeli çok olmuştu ama 1970’lerin sonları bir süper devlet olarak Sovyetlerin ekonomik ve siyasal açıdan donduğu ve ABD ile rekabetinde iyice geriye düştüğü yıllardı.

Emperyalizmden bağımsızlığını kazanan gelişmekte olan ülkelerin milli burjuva yönetimleri, dünya kapitalist sistemi içinde olmanın getirdiği yozlaşmayı ve teslimiyeti derece derece yaşadılar.

Sosyalizmde ısrar eden Çin, Küba, Vietnam, KDHC gibi ülkeler ise geri durumdaydılar ve dünyadaki gelişmeler üzerinde o yıllarda belirleyici bir etkileri yoktu.

Bu koşullarda emperyalist sistemin başı ABD, 1975 – 1979 yılları arasında yenilginin şokunu atlattı ve yeniden saldırıya geçti.

Brzezinski ve Siklon Operasyonu
3 Temmuz 1979’da ABD Başkanı Carter “Siklon Operasyonu” kod adı verilen gizli emri imzaladı. Operasyon, Sovyetler Birliğine karşı Afganistan merkez olmak üzere Müslüman halkların yaşadığı bütün ülkelerde İslamcı-Cihadçı unsurları desteklemeyi öngörüyordu. Strateji, 1977 yılında Carter’ın Ulusal Güvenlik Danışmanlığını üstlenen Brzezinski’ye aitti.
Plan başarıyla uygulandı. Cihadçı örgütlerin, saldırılarıyla Sovyetlerin Afganistan’a asker göndermeleri sağlandı. Sovyet askerlerinin sınırı geçtiği 24 Aralık 1979 günü Brzezinski, Carter’a geçtiği notta; “Artık SSCB’ye bir Vietnam yenilgisi tattırma fırsatını yakaladık” diyordu.

10 yıl süren Afgan savaşı, siyasal İslamcılar açısından büyük bir zaferle sonuçlandı. Büyük bir moral üstünlük ve daha da önemlisi aşağı yukarı bütün Müslüman ülkelerden gelen Cihadçıların sıcan savaş içinde eğitildiği bir alan oldu Afganistan. ABD, Suudiler ve Körfez emirlikleri bu savaşta Cihadçılara milyar dolarlar akıttılar. Paralar CIA ve Suudiler tarafından, Pakistan gizli servisi ISI , El Kaide ve Hikmetyar’ın Hizbi İslami gibi örgütleri aracılığıyla akıtıldı.

Afganistan ve Pakistan sınırı, kısa sürede dünya çapında en önemli eroin üretim üssü haline geldi. Kazanılan para Cihatçı örgütlerin emrine verildi.

Sonuçta ABD; sonraki yıllarda Bosna, Kosova, Çeçenistan, Sincian-Uygur, Irak, Suriye, Libya, Yemen ve diğer İslam ülkelerinde kullanacağı Cihadçıları yetiştirmiş oldu.

ABD’nin ideolojik, askeri ve siyasi inisiyatifi ele geçirdiği bu yıllarda Siyasal İslamcılar da bir çok ülkede ABD’nin doğrudan planlaması ve askeri, siyasi, mali desteği ile önemli başarılar kazandılar.

Siyasal İslam’ın kazandığı mevziler

– Afganistan’dan sonraki en önemli başarı Yugoslavya’nın parçalanması ve İzzetbegoviç önderliğindeki İslamcıların Bosna’da iktidar olmasıdır. Arkasından İslamcı Narko-Terör örgütü UÇK, Kosova’da bağımsızlığını ilan etti. ABD, dünyadaki en büyük askeri üslerinden birini Kosova’da kurdu.

– 1990’ların ortasında Çeçenistan’daki İslamcı terör dalgası, ilk aşamada önemli mevziler elde etti ve Hazar petrollerinin Rus Novorosisk limanı üzerinde dünyaya pazarlanması önlendi.

– Pakistan, Malezya, Sudan, Somali gibi bir çok ülkede siyasal İslamcılar çeşitli yollardan iktidar oldu.

– 2002 yılında Türkiye’de ABD’nin BOP eşbaşkanı olduğunu söyleyen Siyasal İslamcı iktidar işbaşına geldi.

– 2011 yılındaki “Arap Baharı”, Siyasal İslamcı dalganın doruğu olarak değerlendirilebilir. Tunus, Mısır ve Libya’daki laik yönetimler devrildi. Diğer Müslüman ülkelerde de Siyasal İslamcılar önemli bir hareketlenme içine girdiler.

– 2013 – 2014 yıllarında katı Selefi İslamcı IŞİD’in Irak ve Suriye’deki hamles,i ABD açısından bir İslamcı iktidar gerçekleştirmek amaçlı değildi. ABD’nin amacı, Selefi İslamcı terörü kullanarak Barzani ve PKK eliyle kurulacak 2. İsrail’i dünyaya kabul ettirmekti.

Siyasal İslamcılar açısından bakıldığında ise IŞİD’in hamlesi artık kaybetmekte olan bir akımın intihar eylemi olmak anlamına geldi. Türkiye’de 2016 yılında gerçekleşen Fethullahçı darbe girişimini de aynı şekilde değerlendirebiliriz.

Siyasal İslam’ın düşüşü
Elbette bu başlık altında en başta, dünya dengelerinde meydana gelen büyük değişimi anmalıyız. 1975 sonrasında gerçekleşen değişmenin tam tersi oldu bu sefer. ABD ideolojik, ekonomik ve askeri alanlarda inisiyatifi kaybetti. Dünya ekonomisinin merkezi Asya’ya kaydı.

Brzezinski, 1990’ların sonunda, “ABD için en büyük felaket Çin, Rusya ve İran’ın birlikte hareket etmesi olacaktır” diyordu. Çok daha fazlası gerçekleşti. Şanghay İşbirliği Örgütü Pakistan ve Hindistan’ın katılımının ardından neredeyse bütün Asya’yı birleştirmiş durumda.

Astana süreci ile birlikte ABD Türkiye’yi ve Batı Asya’da inisiyatifi kaybetti.

Bütün bu gelişmelerin özeti Siyasal İslamcıların en büyük hamisinin artık sahneden çekilmeye başladığıdır. Bu önemli gelişmenin Siyasal İslamcılar açısından sonuçlarını ise özetle şöyle belirtebiliriz.

  • Tunus’ta Siyasal İslamcı iktidar ancak iki yıl dayanabildi.
  • Mısır’da Müslüman Kardeşler iktidarı bir yılın ardından devrildi.
  • Libya’da İslamcılar açısından hiçbir başarı yok. Kaos, parçalanmışlık ve şiddet ortamında ülke cehenneme döndü.
  • İktidarda ve muhalefette İslamcıların hakim olduğu 40 yılın ardından Afganistan taş devrine döndü ve tek varlığı eroin olan bir ülke haline geldi.
  • İran, anti emperyalist tavrı nedeniyle görünüşte hala İslamcı ama gerçekte ise günümüzün Siyasal İslamcılarından tamamen kopmuş durumda.
  • Türkiye, 2014 sonrasında ABD’nin Siyasal İslamcıları ile çatışmaya başladı. “Yeni bir Dünya kuruluyor ve Türkiye o dünyadaki yerini alıyor.”
  • ABD’nin Suudi Arabistan önderliğinde kurmaya çalıştığı Sünni Cephe, daha kurulmadan dağıldı. Türkiye ve Katar; Suudilerin yanında değil karşısındaki İran ile birlikte saf tuttular.
  • Suriye’de Laik Baas iktidarı ve Suriye halkı, yedi yıllık bir ölüm kalım savaşının ardından bugün zafere yürüyor.
  • “IŞİD’in 2013 sonrasında Irak ve Suriye’deki faaliyeti, saldırıları ve intiharı ise gerçekte Siyasal İslam’ın ABD ile birlikte yaşadığı büyük yenilginin resminden başka bir şey değildir.
  • 2014 – 2018 yılları arasında Siyasal İslamcıların bu dünyaya getirdiği “cehennem”den kaçmak isterken Akdeniz’de boğulan 20 bine yakın Müslüman’ın kıyılara vuran cesetleri, Siyasal İslam’ın 1980 sonrasında ABD eliyle yaşadığı canlanmaya konulan noktadır.

Şimdi Mustafa Kemal zamanı!

6 Aralık 2015 tarihinde Dubai merkezli El Arabiya televizyonunda bir programa

Katılan Iraklı Şii Din Adamı İyad Cemalettin’le yapılan söyleşi, ele aldığımız konuyu bağlamak bakımından son derece çarpıcı ve ufuk açıcıdır.

Sunucu –“Diyorsun ki rahmetli ulu önder Atatürk laikliği güç kullanarak ülkeye getirdiği zaman “Halka rağmen halk için” demişti… Laikliğin ülkene güç kullanılarak hakim kılınmasını ister misin?

İyad Cemalettin: Evet

Sunucu: Irak’ta Laikliği hakim kılacak güçlü kesim veya şahıs kimdir?

İC: Maalesef (bu işi yapacak) hiç kimseyi göremiyorum.

S: Öyleyse Amerikalıları geri getirmeniz mi gerekiyor?

İC: Bu mümkün değil, problem zaten Amerikalılarda. Amerikalılar, Sünni ve Şii İslamcıları destekliyorlar. Onlar laik ve sivil akımları desteklemiyorlar ki..

Irak’ın bir mucizeye, bir kurtarıcıya ihtiyacı var. Temenni ederim ki Iraklı bir Atatürk çıksın, güç kullanarak yasaları egemen kılsın ve ülkenin birliğini tekrar sağlasın.”

Fazla söze gerek yok! İşte buradayız….

12 Ekim 2018