Vatan Partisi ve Kürt sorunu

“HDP barajı geçsin, AKP’den kurtulmanın başka yolu yok” şarkısını söyleyenler, gerekçelerini şöyle sıralıyorlar:

“7 milyon yurttaş HDP’ye oy verdi, bunları yok mu sayacaksınız?”

“Kürt sorunu 40 yıldır askeri önlemlerle çözülmeye çalışıldı ama sonuç alınamadı.”

“Çözüm siyasidir ve Mecliste olacaktır.”

“Vatan Partisi HDP kapatılsın diyerek aslında Kürtlerin varlığını ve haklarını inkar etmektedir.”

CHP’sinden Saadet Partisi’ne kadar malum ittifakın bütün bileşenleri şimdi “Kürt sever” oldular.

Emperyalizme karşı mücadele sorunu
Öncelikle şunu belirlemek gerekiyor. Türkiye’de bir “Kürt sorunu” vardır. Ama bu sorun bugün artık Kürt yurttaşların, demokratik haklarını kullanamamalarından kaynaklanmıyor.
Kürtlerin ülkemizde, etnik bir topluluk olarak demokratik haklarını arkada kalan onyıllar içinde kazanmış oldukları tarihi bir gerçekliktir.  
Amerikancı Cunta’nın 1980’li yıllarda, Kürtlerin varlığını ve en temel demokratik haklarını inkar ettikleri dönem geride kaldı.
 Kürt sorunu bugün, yurttaşlarımızın demokratik haklarını kullanamamaları şeklinde değil ama ABD emperyalizminin bölge planlarının bir aracı olarak çok daha ciddi bir şekilde hem Türkiye’nin hem de bütün bölge ülkelerinin gündeminde vardır.
Hatta bu açıdan “Kürt sorununun” geçmişten de daha ciddi olarak gündemimizde olduğunu söyleyebiliriz.
Kürt Sorunu bugün, hangi etnik kökenden olursa olsun bütün insanlarımızın emperyalizme karşı sımsıkı birleşerek mücadele etme sorunu olarak önümüzdedir.

Aydınlıkçılar Kürt sorununda ne yaptı?
Vatan Partisini Kürtlerin varlığını ve haklarını inkar etmekle suçlamak ise hem tarih cahili olmak hem de ortada bir vicdan sorunu olduğu anlamına geliyor.
1960’ların sonlarında Kürt sorununu Türkiye’nin gündemine ilk olarak Aydınlıkçılar taşıdı. 1970 yılında toplanan TİP 4. Kongresine Aydınlıkçı delegeler Kürt sorununa ilişkin bir önerge sundular. Önerge Doğulu delegelerin desteği ile kabul edildi.
Aydınlıkçılar 12 Mart yargılamaları döneminde Kürt sorununu savunmalarında bütün yönleriyle ele aldılar. Sonraki yıllarda yayınladıkları Kürtçe kitaplarla Kürt dili üzerindeki baskılara karşı somut olarak mücadele ettiler.
1980’li yıllarda ise Aydınlıkçılar, çıkardıkları 2000’e Doğru dergisi ile 12 Eylül rejiminin Kürt yurttaşlar üzerinde uyguladığı baskı ve zulme karşı mücadele ettiler.
Kürt adını söylemenin yasak olduğu, Kürt adının K… şeklinde yazıldığı yıllarda Kürt sorununu her türlü baskı ve cezayı göze alarak mücadele eden de Aydınlıkçılardı.
1980’li yılların sonuna doğru baskı ve yasaklara karşı ayağa kalkan Güneydoğulu yurttaşların yanında ve önünde sadece Aydınlıkçılar vardı.
Ve en önemlisi Aydınlıkçılar bu mücadeleleri verirken bugün bizlere saldıranlar saldıranlar, tam siperdiler.
İşte bunun için bütün bu gerçeklere rağmen bugün çıkıp Vatan Partisi’nin Kürtlerin varlığını ve haklarını inkâr ile suçlamak başta da belirttiğimiz gibi bir vicdan ve cehalet sorunudur.

Kürdün dostu kim, düşmanı kim?
Vatan Partisi bugün de Kürtlerimizi savunmaya devam ediyor.
Bugün Kürtlere yapılacak en büyük kötülük, onların ABD’nin paralı askeri haline getirilmelerine ses çıkarmamaktadır.
2015 yılında “HDP barajı geçsin de AKP’den kurtulalım” diyenlerin sonraki aylar içinde hendeklere gömülen yedi bin insanın ölümünde sorumlulukları vardır.
Kürde yapılacak en büyük kötülük, emperyalist planların karşısına dikilmemek, Kürtlerin bölgemizdeki diğer kardeş halklara karşı Amerika’nın askeri yapılmasına sessiz kalmak, hatta izlediği politikalarla yardımcı olmaktır.
“HDP barajı aşsın” kampanyası yürütenler kesinlikle Kürdün dostu değildir.

Kürdün özgürleşmesi
6- 7 milyon Kürt yurttaşımızı HDP’nin tapulu malı gibi görmek büyük bir hatadır.
“Açılım” yıllarında Doğu ve Güneydoğu PKK’ya bırakılınca önemli bir yurttaş kitlemiz PKK namlusunun önünde savunmasız bırakıldı.
Sandık sonuçlarını önemli ölçüde PKK silahlarının belirlediği, inkar edilemez bir gerçektir.
Bu gerçeği 7 Haziran sonrası gerçekleşen seçimlerde belli ölçülerde gözlemledik. Geçen sene yapılan Iğdır seçimlerinde HDP’nin oy oranı yüzde 57’den yüzde 35’e düşmüştü.
Çünkü, TSK PKK’yı hendeklere gömünce terör örgütünün ölüm tehdidi ortadan kalktı ve insanlarımız özgür iradeleriyle oylarını kullanma olanağını elde ettiler.
PKK devreden çıkınca Kürdümüz özgürleşiyor, gerçek budur.

Meclis’in vereceği doğru karar
Kürt sorunun silahla değil, siyasetle ve Meclis’te çözüleceği meselesine gelince;
Elbette Kürt sorunu siyasetle ve Meclis’te çözülecektir.
Ama bugün gelinen aşamada Meclis’in ve siyasetin; kararlı olarak sonuna kadar silah kullanılmasına karar vermek dışında bulabileceği bir çözüm yoktur.
Bu iş silahla olmaz diyenler, ABD’nin son bir yıl içinde PKK’ya verdiği 5 000 Tır ve 2000 uçak dolusu ağır silah üzerine hiç konuşmuyorlar.
Bir yanda sırtını dünyanın en büyük emperyalistine dayayarak saldırılarını aralıksız sürdüren terör örgütü var, öbür yanda “bu iş silahla olmaz” diyenler.
Mevcut tablo içinde “bu iş silahla olmaz” diyenler, aslında ABD’nin PKK’nın eline verdiği silahın emrine girmiş oluyorlar.
Yani silahı dayatan ABD’dir ve onun emrindeki PKK’dır. Bu gerçeği görmeyen ya aptal, ya gerçeği gizlemeye çalışan bir görevli ya da aklını TV ve gazetelerden yapılan propaganda bombardımanına teslim etmiş olan bir zavallıdır.
Bütün yurttaşların Ramazan Bayramını özgür, eşit ve aydınlık bir gelecek dileklerimle kutluyorum.

15 Haziran 2018