İstiklal Caddesi’nde PKK tarafından gerçekleştirilen bombalı eylem sonrasında sosyal medyada, basın ve yayın kuruluşlarında ve kimi siyasiler tarafından dillendirilen bir görüş var:
“AKP, Haziran – Kasım 2015 tarihinde uyguladığı stratejiyi yeniden yürürlüğe koymuştur!”
Haziran-Kasım 2015 tarihleri arasında neler oldu?
AKP, 7 Haziran 2015’te yapılan milletvekili seçimlerinde, yüzde 40.9 oy alarak Meclisteki milletvekili çoğunluğunu kaybetti. CHP ile iki ayı aşkın sürdürülen “istikşafi koalisyon görüşmelerinden” bir sonuç çıkmadı. Ağustos ayında 1 Kasım’da erken seçime gidilmesi kararı alındı ve AKP yüzde 49,5 oy alarak yeniden tek başına iktidar oldu.
Bu arada IŞİD Temmuz ayında Suruç’ta 34 kişinin, 10 Ekimde ise Ankara gar meydanında ise 109 yurttaşın öldüğü intihar saldırıları gerçekleştirdi. PKK ise 7 Haziran seçimlerinden hemen sonra barış sürecini sonlandırdığını ilan etti ve tek taraflı olarak silahlı eylemlere yeniden başladı.
Bir de Ahmet Davutoğlu’nun bu olaylar gerçekleştiği zaman ettiği bir laf var: “Patlayan her bomba oyumuzu daha da artırıyor.”
Şimdi 2015 yılında yaşanan bu gelişmelerden hareketle bazı çevreler, o dönemde gerçekleşen terör eylemlerinin AKP tarafından planlandığını, sonucunu da 1 Kasım seçimleri ile aldığını söylemeye başladılar.
PKK’nın, Mersin’de gerçekleştirdiği intihar saldırısı ve İstiklal caddesindeki bombalı eylemin ardından AKP’nin şimdi de aynı senaryoyu uygulamaya başladığını iddia ediyorlar.
Bu iddia doğru olabilir mi? Öncelikle 2015 yılında neler yaşandığını hatırlayalım:
PKK, HAREKETE GEÇTİ
7 Haziran 2015 seçimlerinin tek bir kazananı vardı: HDP veya daha doğrusu PKK. Yüzde 14 oy ve 82 milletvekili HDP’nin rüyasında bile göremeyeceği bir sonuçtu. HDP dışındaki bütün partiler ise seçimleri kaybetti.
PKK, seçimlerin hemen ardından, 9 Haziran günü Erzurum Ardahan, Erzurum ağrı yollarını keserek kimlik kontrolü yaptı. Ardından Doğu’nun her tarafında yapılan yol kontrolleri, karakollara taciz ateşleri, cinayetler başladı. Seçimlerden yaklaşık bir hafta sonra Cemil Bayık ve Murat Karayılan yaptıkları açıklamalarla “barış süreci”nin bittiğini ve “sorunu bundan sonra kendi yöntemleriyle çözeceklerini” ilan ettiler.
PKK’nın bu tek yanlı saldırı eylemleri 24 Temmuz tarihine kadar sürdü. 7-24 Temmuz tarihleri arasında PKK’nın basına yansıyan eylemlerinin dökümünü yaptığımız bir yazı yazmıştık o zaman. Güvenlik kuvvetlerinin daha tek bir operasyonunun olmadığı bu 16 gün içinde PKK, tam 95 eylem gerçekleştirmişti.
En sonunda PKK’nın iki polis memurunu, ,Ceylanpınar’da evlerine girerek katletmesi üzerine TSK harekete geçti.
Gene bu arada 14 Temmuz günü PKK Diyarbakır’da, Demokratik Özerklik Kongresi düzenledi. Yerel yönetimlerde demokratik özerkliğin ilan edilmesi kararının alındığı bu kongrenin ardından Sur, Silopi, Cizre, Yüksekova ve Varto belediyeleri demokratik özerklik ilan ettiklerini duyurdular. Hendekler kazarak, barikatlar kurarak, olabilecek muhtemel müdahalelere karşı “kentlerini savunacaklarını” söylediler.
Bütün bu gelişmelerin, büyük başarı elde ettikleri bir seçimin ardından gerçekleşmesinin, PKK’nın durduğu yerden bakıldığında bile mantıklı bir açıklaması yoktur.
Kritik olan ve cevabı verilmesi gereken soru, PKK’nın kazandığı bir seçimin ardından kaybedeceği kesin olan terör eylemlerine neden başladığıdır?
Oysa o zamana kadar bilindiği üzere fiili bir AKP – PKK koalisyonu vardı. 28 Şubat 2015’de AKP ve HDP temsilcileri İstanbul’da Dolmabahçe sarayında basının karşısına geçmiş ve 10 maddelik bir ortak bildiriyi kamuoyuna açıklamışlardı. Çünkü AKP zor durumdaydı, seçimlerde alacağı yenilginin farkındaydı, deyim yerindeyse seçim sonrasındaki muhtemel koalisyonun hazırlığını yapıyordu. Nitekim bu Koalisyon, PKK’nın başlayan silahlı eylemlerine rağmen Kasım seçimleri öncesinde gerçekleşti. AKP yeni kurduğu Hükümette HDP’ye iki bakanlık verdi.
Evet, sorumuzu tekrarlayalım: PKK silahlı eylemlere neden başladı?
ABD STRATEJİSİ
Bu sorunun cevabını bulmak için aynı tarihlerde ABD’nin bölgede ne yaptığına bakmak gerekiyor:
ABD, 2014 ve 2015 yıllarında önce IŞİD’i kullanarak bütün dünyayı Irak ve Suriye’de giderek büyüyen ve bütün insanlığı tehdit eden “köktendinci İslamcı tehlikeye” ikna etti. Doğu’da Erbil önlerine Batı’da Ayn-el Arap’ın (Kobani) dış mahallelerine dayanana kadar IŞİD’e yönelik tek bir adım atmadı.
Daha sonra ABD uçakları havalandı, “insanlığı IŞİD tehdidinden kurtaracak kahraman Laik Kürtlere (PKK ve KDP)” her türlü destek sunuldu. PKK, bu destek sayesinde Irak sınırından başlayarak Batıda Hatay sınırına kadar Suriye’nin bütün kuzeyini denetim altına aldı. Geride sadece Menbiç ve Afrin arasındaki dar bir alan kalmıştı. Böylece Kuzey Irak’taki ABD yanlısı “Devleti”, Akdeniz’e bağlayacak koridor tamamlanmış olacak ve deyim yerindeyse “2. İsrail’in kuruluşu” gerçekleşmiş olacaktı.
Bu terör koridorunu bozma potansiyeline sahip olan biricik bölge devleti olduğu için ABD, PKK’dan; harekete geçerek, Türkiye’yi, içerdeki terörle uğraşmak durumda bırakmasını istedi. PKK’yı da ‘Türkiye’de kayıplarının olabileceğini ama Suriye ve Irak’ta önemli kazanımlarının olacağı plan başarıya ulaştığında Türkiye’deki kayıplarını fazlasıyla telafi edeceği’ konusunda ikna etti.
Söz konusu dönemde PKK tarafından gerçekleştirilen terör eylemlerinin açıklaması böyle. Öte yandan IŞİD tarafından gerçekleştirilen intihar eylemleri ise Irak ve Suriye’de yenilmeye başlayan örgütün, 2014 yılından başlayarak KDP ve PKK ile yaptığı işbirliği yapan Türkiye’ye duyduğu öfkenin sonucudur. Örneğin Ekim 2014’de Kobani’deki IŞİD – PKK savaşının en kritik günlerinde Habur’dan giriş yapan zırhlı KDP güçleri, Mardin ve Urfa’dan geçerek buradaki savaşa müdahale etmişti.
Bütün bunlarla birlikte Türkiye, Haziran 2015 sonrasında yeniden silahlı eylemlere başlayan PKK’ya karşı harekete geçti. İktidarda kim olursa olsun bu bir “mecburiyetti”. AKP de, iktidar makamında olan bir parti olarak doğrudan kendisini de hedef alan bir tehdide karşı direnmek zorunda kalmıştır. Ana muhalefet partisi ise İktidarın PKK’ya karşı harekete geçtiği bu günlerde hendeklerin kazıldığı ilçelere giderek Hükümet’ten operasyonların durdurulmasını isteyen raporlar yayınladı.
Ve sonuçta şöyle bir tablo ortaya çıktı. Terör örgütüne karşı mücadele eden iktidar ama buna karşılık bu mücadeleye karşı çıkan muhalefet. İşte bu tablo içinde yüzde 10 kadar seçmen Haziran-Kasım arasında yeniden AKP’ye döndü.
Bu olayı doğru okumayanların bütün yaptıkları, sadece ve sadece önümüzdeki seçimde yaşayacakları yenilgiye bugünden kılıf bulma çabasıdır. Mersin ve İstiklal Caddesi eylemlerinin arkasındaki güç olan ABD’yi görmeden yapılan değerlendirmeler, en başta bu emperyalisti gizlemeye hizmet etmektedir. Halkımız bu gerçeği görüyor.
Ve halkımız ne olursa olsun, emperyalistlerle birlikte hareket edeni desteklemez!…