HDP’ye sunulan “son fırsat!”

Yaklaşık 10 gündür Türkiye, AKP’nin HDP’ye yaptığı ziyareti konuşuyor.

Türbana ilişkin Anayasa değişikliği önerisi dolaysıyla AKP’nin HDP’ye yapmış olduğu ziyaretin gerçek anlamını, bu Parti’nin MKYK üyesi Orhan Miroğlu özlü bir şekilde açıkladı: “HDP kendisine sunulan fırsatı bu sefer de ıskalamasın!”

Aynı Parti’nin Şanlıurfa milletvekili Mehmet Ali Cevheri ise daha açık sözlüydü: ‘HDP, Anayasa değişikliğini desteklerse yeni bir “açılım” neden olmasın!’

Gerçekten de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığında gerçekleştirilen görüşmenin, rutin Meclis çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen Partiler arası bir ziyaret olmasının ötesinde anlamı vardır. Miroğlu ve Cevheri bu anlamı, olabildiğince açık bir şekilde ifade etmişlerdir.

HDP’NİN KİMLİĞİ

HDP, yöneticilerinin de hiçbir şekilde açıktan inkâr etmedikleri üzere PKK’nın yasal partisidir. Bu ilişki, AKP’nin meşhur “açılım” döneminde, en yetkili ağızlardan açıkça dile getiriliyordu.

PKK’nın Mersin’de gerçekleştirdiği intihar eylemi dolaysıyla, Selahattin Demirtaş’ın kınama açıklamasına, Kandil ile birlikte HDP’nin degösterdiği tepki, bu ilişkinin son kanıtı olarak alınabilir.

Bu gerçek, ziyaretin kamuoyunda ve AKP içinde bu kadar çok tartışılmasının bir yanını temsil ediyor.

Öte yandan bugün HDP hakkında Anayasa Mahkemesi’nde sürmekte olan kapatma davasının açılmasında AKP’nin belirleyici rolü biliniyor.

Deyim yerindeyse “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” durumu ile karşı karşıyayız.

Aynı şekilde AKP’nin “İttifak Ortakları”nın kapatma konusundaki aktif tutumları da herkesin malumu. HDP’ye, iktidar partisinin en yetkili temsilcilerinden oluşan bir heyetin yaptığı ziyaret üzerinde. bütün bu gerçeklerle birlikte düşünmek gerekiyor…

AYNI İKLİMİN PARTİLERİ

AKP – HDP buluşmasını açıklayacak iki başlıca etkenden bahsedilebilir. Bunlardan birincisi, AKP ile HDP’nin aralarındaki bütün çatışmalara rağmen gerçekte aynı ideolojik ve siyasi iklimin partileri olmalarıdır.

Hatırlanacağı üzere AKP’nin eski Grup Başkan Vekili Mahir Ünal; “Cumhuriyet bir gecede düşünce setlerimizi yok etti” diye konuşmuştu.

Ondan bir-iki gün sonra HDP’nin Eşbaşkanı Pervin Buldan ise “Cumhuriyet yüzyıllık bir yıkım sürecidir” diye konuştu.

Mahir Ünal ve Pervin Buldan’ı Cumhuriyet karşıtlığında birleştiren gerçek, ikisinin de aynı ideolojik iklimin partileri olmalarıdır. İki Parti de, toplumun etnik ve dinsel kimliklerle bölünmesi esasına dayanan geçmiş yüzyıllar dünyasının partileridir.

Türkiye gibi ülkelerde etnik ve dinsel ayrımlar temelinde ortaya çıkan bütün siyasi oluşumların doğal destekçisi emperyalizmdir. AKP ile HDP arasında böyle bir ortaklık da bulunuyor.

Nitekim bu ortak zemin, iki partinin de 2008 – 2015 yılları arasında fiili bir koalisyon içinde bulunmalarını mümkün kıldı.

MECBURİYETLER

İki partiyi yeniden görüşmek zorunda bırakan ikinci gerçek, yaşadıkları çıkmazlar ve bir çıkış yolu arama mecburiyetleridir. AKP, muhalefetin verdiği bütün gollük paslara rağmen, bütün kamuoyu yoklamalarının da tekrar tekrar gösterdiği üzere zor durumdadır. Ekonomik kriz, sığınmacı sorunu, toplumsal kutuplaşma ve bozulmanın yarattığı sorunlar, anti laik uygulamaların toplumda yarattığı tedirginlik vb. vb. Bütün bunların sonucunda durum AKP için hiç iyi görünmüyor.

HDP’ye gelince, “açılım döneminin” mutlu günleri geride kaldı. Bir yandan ABD’nin bölgede kaybettiği gerçeği, öte yandan PKK’nın silahlı bir güç olarak Türkiye’de neredeyse bitme noktasına gelmesiyle birlikte bu örgüt ile olan ilişkisinden dolayı yaşadığı tecrit, bu Partiyi de kendisini kabul edecek bir Partiye – İttifaka muhtaç hale getiriyor.

YENİ BİR “AÇILIM” MI?

Bu gerçeklerden hareketle AKP – HDP buluşmasını, yeni bir “açılımın” habercisi olarak değerlendirmek mümkün müdür?

İşte bu o kadar kolay değil. AKP, yaşadığı çıkmazdan kurtuluş için HDP ile yeniden işbirliği yapmayı düşünebilir. Ama bu yönde bir adım AKP’ye oy veren vatandaşlar içinde, HDP’nin getireceğinden daha fazlasının gitmesine yol açacaktır. Onun için de HDP ile işbirliği bütün bu yaşananların ardından, AKP tarafından istense bile o kadar kolay gerçekleşecek bir durum değildir.

Aynı durumu HDP seçmeni açısından da söyleyebiliriz. 20 yıllık AKP iktidarının, seçmenin en az yarısında “Bu parti gitsin de ne olursa olsun” düşüncesini güçlendirdiği de bir gerçektir. Bu ruh hali içindeki seçmenler arasında HDP’ye oy veren yurttaşlar da vardır.

Yeni, bir “açılımı” herkesten çok, ABD ve onun Atlantik İttifakı içindeki diğer ortakları isteyecektir. HDP ziyaretini; Suriye ile ilişkilerin buzdolabına kaldırılması, İsrail ile balayı, ABD ve NATO’dan birbiri peşisıra Ankara’ya yapılan ziyaretler ile birlikte düşünmek gerekir.

Ama bütün bunlara rağmen 2022’nin dünyasının gerçekleri, bölgemizde yaşanan gelişmeler ve hepsinden önemlisi Türk Milleti içinde giderek güçlenen Atlantik karşıtlığı; yeni bir “açılım” peşinde olanların heveslerini kursaklarında bırakacaktır.

Türkiye’nin Asya’ya yönelmesi ve bunun bir parçası olarak Suriye başta olmak üzere bütün komşularıyla bir araya gelmesi bir “mecburiyettir.”

Önümüzdeki aylar ve yıllarda bu “mecburiyet”in hükmünü yürüttüğünü göreceğiz.