“İğneyi kendimize”; ama nasıl?

HDP’nin tutuklu eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 5 Temmuz günü T24 sitesinde “iğneyi kendimize” başlıklı bir yazı yayınladı.

            Demirtaş özetle, ‘Türkiye’de değişim istiyorsak önce kendimizden başlamalıyız, iğneyi kendimize batırarak işe başlarsak başkalarına çuvaldız batırma hakkımız olur’ diyor. Demirtaş’ın “iğneyi kendilerine batırma” konusunda bütün söyledikleri ise şöyle:

            “Siyasetin ve şiddetin bir arada olamayacağını bizim de bildiğimizi, bütün sorunlarımıza Türkiye’nin bütünlüğü içinde çözüm aradığımızı ve onurlu bir çözüm için ciddiyetle çalıştığımızı tüm Türkiye’ye uygun bir dille, söylemle anlatmamız gerekir.”

            Daha öncesini bir yana bırakalım, Türkiye’nin son yedi yılı içinde olup bitenlere kabaca bir göz atmak, Demirtaş’ın söylediklerinin “iğneyi kendisine batırmakla” yakından uzaktan bir ilgisinin olmadığını kanıtlamaya yeter.

BOZULAN KOALİSYON

Kabaca 2015 yılına kadar Türkiye’yi fiiliyatta AKP–FETÖ–PKK koalisyonu yönetti. PKK’nın “koalisyon ortağı” olduğu konusundaki sözlerimizi abartılı bulanlara, 2008 -2009 yıllarında Oslo ve Brüksel’de PKK temsilcileriyle görüşmeler yapan yetkililerin, “sizi rahatsız eden devlet görevlileri varsa söyleyin gereğini yapalım” diye söylediklerini, 2013 Diyarbakır Nevroz kutlamaları konuşmacılarının Tayyip Erdoğan, Mesut Barzani ve Abdullah Öcalan olduğunu – Öcalan’ın mesajını Pervin Buldan okudu – (aynı sahne 2015 Nevroz kutlamalarında da tekrarlandı) ve nihayet 28 Şubat 2015 günü İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda AKP ve HDP heyetlerinin buluşması ertesinde yayınlanan 10 maddelik protokol metnini; bu koalisyonun hafızalardaki kanıtlarından bazıları olarak sayabiliriz.

            Peki, daha sonra ne oldu da bu koalisyon bozuldu?

            7 Haziran 2015 günü genel seçimler yapıldı. HDP seçimden başarıyla çıkan biricik partiydi. Yüzde 13 küsur oy ve 82 milletvekili… Ama seçimden iki gün sonra PKK, Ardahan ve Iğdır yollarını keserek kimlik kontrollerine başladı. Cemil Bayık ve Murat Karayılan aynı günlerde yaptıkları açıklamalar ile ateşkesi sonlandırdıklarını ve sorunu kendi yöntemleri ile çözeceklerini ilan ettiler. Temmuz ayı ortasında Diyarbakır’da toplanan kongrede “demokratik özerklik kararı” alındı. ‘Ankara’dan yönetilmeye hayır, kendi kendimizi yöneteceğiz’ denildi. Cizre, Nusaybin, Yüksekova ve Varto’nun da aralarında olduğu bir dizi yerleşim yerinde “demokratik özerklik” ilan edildi. Karakollara yönelik taciz ateşleri, adam öldürmeler, özerklik ilan edilen yerleşim yerlerinde hendek kazmalar vb. vb. 9 Haziran 2015’ten, TSK’nın harekete geçmek zorunda kaldığı 24 Temmuz’a kadar PKK’nın gazetelere yansıyan 95 silahlı eylemi (öldürme, taciz ateşi, yol kesme vb.) gerçekleşti.

            20 Temmuz günü Ceylanpınar’da iki polisin gece evlerinde şehit edilmeleri bardağı taşıran damla oldu, TSK harekete geçti ve bilinen gelişmeler yaşandı.

ABD PLANININ PARÇASI OLMAK

Peki, 7 Haziran seçimlerinin tek galibi olan PKK, niçin tek yanlı olarak koalisyonu bozdu ve o zamana kadarki kazanımlarını da tehlikeye attığı ve en sonunda da önemli ölçüde kaybettiği böyle bir yola girdi? (PKK diyoruz, gerçekte bu süreçte asli unsur PKK’dır ama HDP, kendilerinin de kabul ettikleri üzere PKK’nın yasal partisidir ve bu partiyi PKK’dan ayrı düşünmek mümkün değildir. Onun için doğal olarak HDP’nin, 7 Haziran sonrasında girilen yola bir itirazı olamazdı ve olmadı.)

            ABD’nin o sırada Suriye’de PYD –YPG üzerinden giriştiği Kuzey Irak’tan Akdeniz’e uzanan bir koridor açma hamlesini görmeden gelişmeleri anlama olanağı yoktur. Türkiye’de seçimler yapılıyorken PKK, ABD’nin koruması altında bütün Suriye sınırında ilerlemeye başlamış, Kamışlı ve Kobani’de, önceki yıllarda kurduğu “kanton”ları birleştirerek Fırat’ın batısına geçmiş, Münbiç’i kontrolüne almıştı. Batı’da ise Afrin’den Doğu’ya doğru ilerleyerek Doğu’dan gelen kol ile birleşmek üzereydi. Kilis’in karşısına düşen Azez bölgesi de ele geçirildi mi koridor tamamlanmış olacaktı. Sonrasında sıra, Hatay veya Lazkiye üzerinden Akdeniz’e açılmaya gelecekti!

            Bu operasyonu önleme potansiyeline sahip biricik ülke olan Türkiye, içerde meşgul edilirse, Türkiye kendi derdine düşerse o zaman koridor planı başarıya ulaşabilirdi. İşte “Hendek Savaşları” böyle başladı. ABD’nin bu dönemde PKK’ya; “Türkiye’de kayıplarınız olabilir ama Suriye’deki plan başarıya ulaştığında ve Fırat’ın doğusunda artı kuzeyden Akdeniz’e bir koridorla açılan devlet hedefimiz, bu kayıplarınız sayesinde elde edilirse, merak etmeyin ondan sonra döner kayıplarınızı rahatça telafi edersiniz” dediğini tahmin etmek için kahin olmak gerekmiyor.

            İşte PKK, ABD’nin bu planının hayata geçirilmesi için AKP ile olan fiili koalisyonunu bozdu. 7 Haziran seçimlerinin sağladığı büyük avantajını tepti ve sonrasında da ABD ve FETÖ ile birlikte kaybetti.

NE YAPILMALI?

Bu kısa hatırlatmaları şunun için yaptık:

            HDP gerçekten iğneyi kendisine batıracaksa, öncelikle Türkiye’ye karşı ABD ile kader birliği yaptığını itiraf etmeli ve özür dilemelidir.

            İkincisi, “siyasetin ve şiddetin bir arada olamayacağını” söyleyen Demirtaş, burada da lafı dolandırmadan, PKK şiddetine karşı olduğunu açıkça belirtmelidir.

            Üçüncü olarak ise gerçekten “Türkiye açılımı” yapmak istiyorsa, etnik temelli siyasi yapılanmanın yanlış olduğunu açık yüreklilikle belirtmeli ve bu konuda bugüne kadar yanlış yaptıklarını kabullenmelidir.

            İşte ancak o zaman, sayın Demirtaş’ın gerçekten iğneyi önce kendisine batırma yolunda ciddi bir adım atmış olduğunu görebileceğiz.

            Bütün okurların Kurban Bayramı’nı kutluyorum.