Tarikatlardan itiraflar

Sayın Cengizhan Güven’in yöneticisi olduğu Dikgazete adlı bir internet gazetesi ve bu gazetenin yazarlarının da aralarında olduğu, genellikle milliyetçi ve muhafazakâr çok sayıda kişiden oluşan “Ufuk Ötesi” adlı bir Whatsapp grubu var. Sayın Güven yaklaşık altı ay kadar önce beni aradı, tartışma gruplarına dahil olup olamayacağımı sordu. Memnuniyetle kabul ettim.

Değişik çevrelerden aydınların çeşitli meselelerdeki tartışmalarını izlemek benim açımdan öğretici. Bugüne kadar gruptaki tartışmalara katılmadım, sadece yazılarımı paylaştım. Ama bu arada yapılan tartışmalardan ve diğer yazarların makalelerinden çok bilgilendiğimi ve faydalandığımı belirtmeliyim.

Son olarak Uşşaki Tarikatı şeyhi Fatih Nurullah’ın tutuklanması üzerine 9 Eylül günü, tarikatın müritlerinden Abdülkerim Erdinç’in Twitter’dan yaptığı paylaşımlar, söz konusu Whatsapp grubundan üyelerin bilgisine sunuldu ve bir tartışma başladı. Son derece öğretici ve düşündürücü.

Abdülkerim Erdinç’in paylaşımları şöyle:

“Ne menzilciler gibi Sağlık Bakanlığı’nı istedik, ne de HakYolcular gibi Adalet Bakanlığı’nı. Siz bizden adam istediniz şimdi biz mi suçlu olduk? İki Bakanın taht kavgasında kurban biz olduk öyle mi? Allah var, hesap günü var!” (9 Eylül 2020)

“Bizi FETÖ ile karıştırmayın. Önce polis yapılacak adam lazım deyip bizden isim isteyip, sonra Emniyete sızdı dedirtmeyiz biz! Polis olurken ağlayıp 10 yıllık sakalını kesenler oldu. O gözyaşlarının yüzü suyu hürmetine bu kumpasın altında kalırsınız.” (9 Eylül 2020)

Erdinç’in bu paylaşımlarını, Ufuk Ötesi’nden sayın Onur Dedeoğlu; “Devletin hesap sorduğu günlerden tarikatların RACON kestiği günlere geldik” notuyla verdi.

Yukardaki paylaşımların ortaya koyduğu çıplak gerçeği, gene 9 Eylül akşamı CNN Türk’te katıldığı Tarafsız Bölge programında selefi derneklerin silahlandığı ve iç savaşa hazırlandıkları bilgisini veren Cübbeli Hoca’nın söyledikleriyle tamamlamak gerekiyor.

Cübbeli Hoca sonraki günlerde “savcılar çağırırlarsa silahlanan 150 derneğin ismini vermeye hazırım” açıklamasını da yaptı. (20 Eylül 2020)

20. yüzyılın Tunç Yasası

Abdülkerim Erdinç’in paylaşımları bir itiraftır. Herkesin bildiği gerçek, bir tarikat sözcüsü tarafından da dile getirilmiştir.

Menzilcilerin Sağlık Bakanlığı’ndaki örgütlenmesi yıllardır herkesin dilinde. FETÖ’nün devletten tasfiyesinin ardından meydan diğer cemaatlere kaldı. HakYolcuların payına ise Adalet Bakanlığının düştüğünü Uşaki tarikatından öğreniyoruz.

İktidarın, FETÖ olayından gerekli dersi çıkarmadığı anlaşılıyor. Çağımızda hiçbir cemaat örgütlenmesi sırtını dışarda bir yerlere, yani emperyalizme dayamadan ciddi bir güç haline gelemez. Veya tersinden de düşünebiliriz. Çağımızda şu veya bu nedenle ciddi bir güç haline gelen her Ortaçağ örgütlenmesi, sırtını mutlaka emperyalist bir güce dayamıştır.

Bu, 20. yüzyılın Tunç Yasası”dır ve 21. yüzyılda da geçerlidir.

Tarikat müridinden Cumhuriyetin memuru olamaz

Devletin içinde tarikat yapılanması ne demektir. Adliye’de, Emniyet’te veya Ordu’da veya diğer devlet birimlerine sızan tarikat müridi, yarın devletin en hayati çıkarlarının söz konusu olduğu bir durumda kimin sözünü dinleyecektir. Devlet örgütlenmesi içindeki amirinin mi yoksa şeyhinin mi?

Şeyhini dinleyecektir. Bunun acı tecrübesini 15 Temmuz 2016 gecesi bir kez daha yaşayarak öğrenmedik mi?

Onun için hangisi olursa olsun hiçbir tarikatın devlet içinde yuvalanmasına göz yumulamaz. Göz yumanlar, yardımcı olanlar; tarih, millet ve Cumhuriyet yargısı önünde sorumludurlar.

“İç cepheyi sağlam tutmak”

Hele hele selefi örgütlerin silahlanmakta oldukları ve iç savaşa hazırlandıkları yolundaki bilgiler ise alarm niteliğindedir. Türkiye, Doğu Akdeniz’de başını ABD, Fransa ve İsrail’in çektiği saldırgan koalisyon ile karşı karşıya geldiği koşullarda, içerde milleti birbirine düşüren çatışma ihtimallerine göz yumamaz.

Selefi Cihatçıların hedefi ülke içinde kendileri gibi düşünmeyenler ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devletidir.

Dış siyasette Türkiye’nin Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri karşı karşıya gelmesi de bu bakımdan son derece aydınlatıcıdır.

Türkiye, vakit geçirmeden bu oluşumların üzerine gitmek zorundadır.

“Dış cephede zafer için, iç cephenin sağlam olması” tarihimiz boyunca defalarca doğruluğu sınanmış son derece önemli bir savaş ilkesidir.