“Başkalarının hikâyeleri, bizim hikâyemiz”

Cumhurbaşkanı sözcüsü İbrahim Kalın’ın 30 Temmuz günü sosyal medya hesabından paylaştığı; “Biz masalları olan bir coğrafyanın çocuklarıyız. 150 yıldır başkalarının hikâyelerini dinledik. Artık kendi hikâyemizi yazmanın zamanı” şeklindeki sözleri geniş tartışmalara yol açtı.

Kalın’ın sözleri son derece önemlidir. Bir duruşun, bir niyetin ve bir programın dışa vurumu açısından…

Düşünün ki o, “bize hep başkalarının hikâyeleri anlatıldı” dediği dönem içinde bu millet, dünyanın çehresini değiştiren tarihin ilk milli kurtuluş savaşını zafere ulaştırarak emperyalizmi yendi ve ezilenler-sömürgeler coğrafyasının Ortaçağ’a karşı ilk Cumhuriyet Devrimi’ni gerçekleştirdi. Bu durumda Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’ne göre Kurtuluş Savaşımız ve Cumhuriyet Devrimimiz de “başkalarının hikâyeleri” oluyor.

Zaman olarak belirtilen “150 yıl” tabiri de önemlidir. Yani Birinci Meşrutiyet’ten bu yana geçen zaman… Tanzimat’tan bu yana 180 yıl geçti. Ama Kalın’ın verdiği süreden anlaşılıyor ki Tanzimat döneminde “başkalarının hikayeleri” yok!

Daha önemlisi sayın Kalın’ın bu ifadeyle 150 yıldan önceki dönemi sahiplenmesi, Birinci meşrutiyetle birlikte başlayan; milletin sömürgeciliğe, emperyalizme ve Ortaçağ’a karşı ayağa kalkmasını ise ret etmesidir.

Son 150 yıllık dönem, milletimizin emperyalizme ve Ortaçağ’a karşı ayağa kalkışının tarihidir. Başka bir ifadeyle Milli Demokratik Devrimimizin tarihidir.  Bu tarihte, 1876 Meşrutiyet Devrimi, 1908 Genç Türk Devrimi, 1911 – 1922 Milli Kurtuluş Savaşı, 1919 – 1938 Cumhuriyet Devrimi, 1960, 27 Mayıs Devrimi ve son olarak 28 Şubat’la başlayan, Ergenekon Balyoz tertiplerini bozarak ilerleyen ve şimdi emperyalizmle hemen her alanda cephe cepheye gelinerek Asya’daki yerimizi alma olarak özetleyebileceğimiz son devrimci hamle var.

Elbette bu 150 yıl içinde emperyalizm ve işbirlikçileri süreci tersine döndürmek için çabalarını sürekli olarak sürdürdüler. Ancak döneme damgasını vuran, Milletimizin, Milli Demokratik Devrimi sürdürme ve tamama erdirme yönündeki kesintisiz mücadelesidir.

150 yıldan önceki 200 yıl

İbrahim Kalın, son 150 yılı “başkalarının hikayelerini dinleme dönemi” olarak nitelediğine göre ondan önceki dönem “kendi hikayelerimizi dinlediğimiz dönem” oluyor!

200 yıl boyunca sömürgeci-kapitalist Batı karşısında sürekli olarak alınan yenilgiler. Ortaçağ karanlığının toplumsal ve siyasal hayatımızın her alanına hakim olması, Batı dünyası Aydınlanma ve Demokratik Devrimleri yaşarken bizim her alanda geride kalışımız ve Tanzimat’la birlikte “düveli muazzama”nın oyuncağı haline gelmemiz “kendi hikâyemizi yazmak” oluyor sayın Kalın’a göre!

Bu arada o 150 yılın ilk otuz yılında, yere göğe konulmayan “Ulu Hakan Abdülhamit Han” var iş başında. Ama aynı dönemin başında bir yıl da sürse yaşanan Meşrutiyet Devrimi ve Jöntürkler’in 1889 yılından sonra başlayan örgütlü mücadelesi, sayın Kalın’a Ulu Hakan’ı da çizdirmiş anlaşılan!

Kalın’ın konuştuğu ortam

İbrahim Kalın’ın yukardaki sözleri; hangi koşullarda, hangi gelişmelerin bir parçası olarak telaffuz ettiği önemlidir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan, Danıştay’ın Ayasofya kararı üzerine yaptığı konuşmada altında Atatürk’ün imzası olan 1934 kararını “tarihe ihanet” olarak niteledi (10 Temmuz).

Ardından Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Ayasofya’daki Cuma hutbesinde 1934 kararını alanlara lanet okudu (24 Temmuz).

Aynı Ali Erbaş, gene 1934 kararına gönderme yaparak ‘86 yıllık bir fetret dönemi yaşadığımızı ve bu dönemin artık bittiğini’ söyleyerek Cumhuriyet dönemini bir bütün olarak ret etti (30 Temmuz).

Ve Hükümete yakınlığı ile bilinen Yeni Şafak gazetesinin dergisi Gerçek Hayat’ta, Ayasofya’daki Cuma namazından üç gün sonra Hilafete dönülmesi çağrısı yapıldı  (27 Temmuz).

İbrahim Kalın’ın ele aldığımız sözlerini, yukarda andığımız açıklamalarla birlikte değerlendirmek gerekiyor. Verilen mesaj, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e karşı olmaktır. 

Tarihin akışı

Elbette bütün bu mesaj ve niyetlerin, günümüz dünyası ve Türkiye’sinin gerçekliğinde bir karşılığının olup olmadığına da bakmak gerekir.

Türkiye 150 yıldır girmiş olduğu “muassır medeniyetin üzerine çıkma” yolundan geri döndürülebilir mi? Başka bir deyişle “Kemalist Devrimi tamamlama” hedefinden vazgeçirilebilir mi?

“Başkalarının hikâyesi” diyerek 150 yıllık Milli Demokratik Devrim mücadelemizi hedef alanlar, gerçekte “Güneşi Batıdan doğdurmak” hayali görenlerdir.

Türkiye, emperyalizme bağımlılığa ve Ortaçağ ilişkilerine karşı bağımsızlık ve demokrasi yolunda yürümeye daha güçlü olarak devam edecektir.

Tarihin akışı böyledir ve hiç kimsenin gücü bu akışı tersine çevirmeye yetmeyecektir.

Özellikle son 18 yılın Türkiye’si, bu gerçeği doğrulayan bir laboratuvar olmuştur.