“Türkiye NATO’dur, Biz NATO’yuz!” Öyle mi?

17 Şubat 1993’te Türk Ordusu’nun Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis; ABD’nin, NATO’ya üye ülkeler içinde örgütlediği Gladyo’nun tertiplediği bir suikastle katledildi.

Gladyo (Kontrgerilla), NATO’nun yeraltı teşkilatıdır. Paktın kuruluşundan hemen sonra, 1950’li yıllarda ABD eliyle üye ülkelerde gizli olarak kurulmuş ve ABD çıkarları doğrultusunda yasadışı işler yapmıştır.

Ve tam 17 yıl sonra bu Gladyo’nun şehit ettiği Orgeneral Bitlis’in ölüm yıldönümüne denk düşen günlerde TSK, “Türkiye NATO’dur, Biz NATO’yuz” başlığı altında bir propaganda filmi yayınladı.

Tam da ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey’nin, İdlip’te sekiz askerimizin şehit düşmesinin ardından Ankara’ya iner inmez büyük bir ikiyüzlülük ve utanmazlıkla “şehidimiz var” demesinden birkaç gün sonra…

Tam da ABD’nin büyük bir gayretle Suriye sahasında Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmek için bütün propaganda olanaklarını ve elemanlarını seferber ettiği günlerde…

Tam da Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ve diğer iktidar sözcülerinin NATO’yu Suriye’de göreve çağırmasından hemen sonra…

Tam da Suriye’yi kan gölüne çevirmiş olan ABD ile PKK, IŞİD, HTŞ gibi piyon yapılanmaların, bütün bölgede kaybettiklerini görüp ne yapacaklarını kara kara düşündükleri bir sırada…

NATO’nun kısa sicili

NATO’nun ne olduğu, Türkiye için ne ifade ettiği üzerine fazla söz söylemeye gerek yok.

12 Mart ve 12 Eylül darbelerini tezgâhlayan,

12 Eylül öncesinde sağ – sol çatışmasını tezgâhlayarak binlerce gencimizi katleden,

FETÖ gibi dinci, PKK gibi bölücü terör örgütlerini kuran, destekleyen, büyüten ve Türkiye’nin başına bela eden,

1990 sonrasında Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Turan Dursun, Ahmet Taner Kışlalı gibi aydınlarımızı katleden,

Birinci Körfez Savaşı’nın ardından Irak’ı fiilen parçalayan, topraklarımıza konuşlandırdığı Çekiç Güç ile bu ülkenin kuzeyinde bir 2. İsrail devletçiği kumaya çalışan,

Türkiye’nin bütün komşularıyla kavgalı hale gelmesi için çeşitli provokasyonlar tezgâhlayan,

IŞİD ve diğer dinci terör örgütleri aracılığı ile Irak ve Suriye’yi yangın yerine çeviren,

Ergenekon ve Balyoz tertipleri ile Türk Silahlı Kuvvetlerini teslim almak ve Türkiye’nin yurtsever devrimcilerini sindirmek isteyen,

15 Temmuz darbesi ile Türkiye’nin meşru Hükümetini devirip, FETÖ’yü iktidar yapmak isteyen,

Son üç yıl içinde PKK terör örgütüne Suriye sahasında 30 bin TIR silah veren ve binlerce Mehmetçiğimizin ve yurttaşımızın şehit edilmesinden doğrudan sorumlu olan,

Türkiye’nin IŞİD’e ve PKK’ya karşı gerçekleştirdiği “Fırat Kalkanı”, “Zeytin Dalı” ve “Barış Pınarı” harekâtlarını engellemek için ekonomik çökertme dahil her türlü yola başvuracağını ilan eden,

Norveç’te düzenlediği tatbikatta Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal  Atatürk ile şimdiki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı düşman olarak hedefe koyan,

Son olarak Doğu Akdeniz’de en büyük üyesi ABD aracılığıyla tam üç yıldır üst üste İsrail ve Yunanistan ile birlikte düzenlediği tatbikatlarla Türkiye’yi doğrudan hedef alan bir örgüttür.

Bu liste sayfalar dolusu uzatılabilir.

Bütün bu gerçekler göz önündeyken “Türkiye NATO’dur, Biz NATO’yuz!” öyle mi?

Büyük tuzak ve büyük vebal

Türkiye bugün İdlip’te Cumhuriyet tarihinin en büyük tuzağı ile karşı karşıyadır. ABD, bu tuzağı NATO eliyle kurmaktadır.

Hiç kimsenin şüphesi olmasın, bu tuzak en başta Türkiye’yi yönetenleri hedef almaktadır. Elbette eğer bu tuzak başarılı olursa faturayı Türkiye olarak hep birlikte ödeyeceğiz.

Son günlerin gelişmelerini ellerini ovuşturarak izleyenlerin başında PKK ve FETÖ’nün geldiğini bilelim.

Türkiye İdlip’te Rusya ve Suriye ile savaşa tutuşursa Fırat’ın doğusundaki PKK “varlığı” kalıcı hale gelir. Sonraki adım, son beş yıldır teröre karşı mücadele ile kazanılan bütün mevzilerin adım adım kaybedilmesi olacaktır.

Türkiye İdlip’te kurulan tuzağa düşerse Doğu Akdeniz’den gelen tehdide karşı koyamayacaktır.

Unutmayalım! Son beş yılda teröre karşı mücadelede elde ettiğimiz büyük başarı, Rusya ve İran başta olmak üzere komşularımızla kurduğumuz iyi ilişkiler sayesinde oldu. Bu ilişkilerin İdlip’te dinamitlenmesi, sadece Türkiye’nin düşmanlarını sevindirir.

Bu büyük bir vebaldir.

Ama şunu da unutmayalım! Bu “vebali” üstlenecek omuz Türkiye’de yoktur.