Suriye Ordusu’nun terör örgütlerinin denetimindeki vatan topraklarını kurtarırken Türkiye sınırına doğru hareketlenen göçmen kitlesine ilişkin olarak verilen rakamlar bir milyon ile iki milyon arasında değişiyor.
Hali hazırda 3.5 milyon Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye haklı olarak bir yeni göç dalgasını kaldıramayacağını söylüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye Ordusunun 2018 yılında Soçi mutabakatının imzalandığı dönemdeki konumuna geri çekilmesini istiyor. Başka bir deyişle sayın Erdoğan Suriye’den istediği, ülke topraklarının bir kısmının ve M-5 karayolunun kontrolünün yeniden terör örgütü Heyet Tahrir üş-Şam’a (HTŞ) devredilmesidir.
Bunun için de Şubat ayı sonuna kadar süre verilmiş durumda!
Bu arada Ak Parti’nin çeşitli sözcüleri ve Bahçeli, Esat yönetiminin kendi halkını nasıl katlettiğini, mezhepçilik yaptığını, Şam’da yönetim değişmeden bu ülkeye barış gelmeyeceğini yüksek sesle tekrarlayıp duruyorlar.
Esat ile birlikte Rusya ve İran’ı da, düşman ilan eden konuşmalardan ve yazılardan geçilmiyor.
Birilerinin İdlip krizi ile birlikte Atlantik ittifakının “eski güzel günlerine” dönme hayalini kurdukları ve bunu “tarihi bir fırsat” olarak görüp harekete geçtikleri anlaşılıyor.
ABD gelişmelere tam da böyle bakıyor. Türkiye’den yükselen seslere baktığımızda, ABD’nin yalnız olmadığını görüyoruz.
İki farklı konu
İki ayrı konuyu birbirinden ayırarak ele almak lazım:
Birincisi, Esat yönetimi, Birleşmiş Milletlerin de tanıdığı Suriye’nin meşru yönetimidir. Türkiye’yi yönetenler bu gerçeği göz önüne alarak hareket etmek zorundadırlar.
Uluslararası hukuku hiçe sayan tavırlar, en başta o tavrı alanları zor durumda bırakır. Hele hele Türkiye’yi yönetenler, “camdan köşkte oturanlar, komşularının penceresine taş atmamalıdırlar” şeklindeki özlü sözü kulaklarına küpe etme durumundadırlar.
Suriye’yi kimin yöneteceğine karar vermek bizim değil Suriyelilerin işidir.
Halkı; ezici çoğunlukla Esat yönetiminin arkasında durmasaydı Suriye, dünyanın 84 ülkesinden 80 bin teröristin her türlü silahla donatılarak bu ülkeye saldırtılmasına karşı tam 9 yıldır direnebilir miydi?
Eğer televizyon ekranlarındaki ve gazete sayfalarındaki kimi ihvanperestlerin iddia ettiği gibi Esat yönetimi Sünni Müslümanlara karşı katliam politikası izliyorsa, bugün ülke içinde yaşayan ve büyük çoğunluğu Sünni olan 20 milyon Suriyeli’nin yüzde 85’inin, yönetimin kontrol ettiği alanlarda yaşamasının açıklaması nedir?
Geçtiğimiz günlerde Suriye Ordusu gerçekleştirdiği operasyonla Sünni Müslüman şehri Halep’in tamamını terör örgütlerinden kurtardı. Televizyonlar Ordunun zaferini kutlayan Haleplilerin sevinç gösterilerini verdi.
Gerçek şudur: Halep halkı, “cehennem zebanilerinden kurtuluşunu” kutlamaktadır. Milli Ordunun zaferi Sünni ya da Nusayri, Hristiyan ya da başka inançlardan bütün Suriyeliler için bayram anlamına gelmektedir.
O halde Türkiye sınırına dayananlar kimlerdir?
Sınıra doğru hareketlenenler
2015 sonrasında Suriye Ordusunun adım adım ülkede kontrolü yeniden ele geçirmesinden sonra; Şam, Hama, Humus ve Halep vilayetlerinden, Cihadçı terör örgütlerinden arta kalanlar; kimi kaçarak, kimi ise varılan anlaşmalar sonucu aileleri ile birlikte İdlip’te toplandılar.
Yani bugün Türkiye sınırına doğru hareketlenen kitle içinde hatırı sayılır bir kesim, dokuz yıldır Suriye’yi kana ve ateşe boğan, yüzbinlerce insanın katledilmesinden sorumlu Cihadçı teröristlerdir.
Örneğin değişik kaynaklar, bunlardan 20 bin kadarının Çin, Rusya ve Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinden gelen teröristler olduğunu söylemektedirler.
İşte Ankara, son günlerde dillendirdiği İdlip politikası ile bütün bunlara kol kanat germektedir.
Elbette sınırımıza doğru hareketlenen kitlenin tamamını terör örgütleri mensubu olarak nitelemek doğru değildir. Gelenler arasında savaş ortamının yarattığı güvensizlikten kaçan sıradan Suriye vatandaşları da vardır.
Soruna kesin çözüm
Türkiye’nin yeni bir göç dalgasını kaldıramayacağı bir gerçektir. Esat yönetiminin kendi ülkesinin bir parçası olan İdlip üzerinde kontrolü yeniden sağlaması nasıl en doğal hakkıysa, aynı şekilde çeşitli nedenlerle Türkiye sınırına dayanan yeni mülteci akınına bir çare bulunması da gerekmektedir.
Suriye Hükümeti bu konuda bir çözümden yana olduğunu daha önce çeşitli defalar, silahlarını teslim etmeleri durumunda muhalifleri af edeceğini açıkladı. Gelinen aşamada eski defterleri çok fazla karıştırmadan bir genel afla yeniden ülke içinde barışı tesis etmek dışında bir çözüm yoktur.
Yabancı ülkelerden gelen cihatçı teröristler ise, bugünlerde Türkiye’nin yaptığı gibi geldiği ülkelere iade edileceklerdir.
Bu çözümün gerçekleşmesinin tek yolu Ankara’nın Şam ile doğrudan işbirliği yapmasıdır. Şam ile işbirliği sadece şu anda İdlip’te sınıra dayanmış olan yeni göç dalgası sorununu çözmeyecek, hali hazırda yıllardan beri Türkiye’de olan 3.5 milyon Suriye vatandaşının önemli bir kısmının da ülkelerine dönmelerini sağlayacaktır.