“Emperyalizmin dünü, bugünü, yarını”

1983 yılından bu yana kesintisiz olarak yayın hayatını sürdüren ve Türkiye’nin fikir hayatına önemli katkıları olan Teori dergisi, Aralık ayında da çok önemli bir dosya ile okurlarının karşısında. Dosya’nın konusu emperyalizm…

Dünyamız 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başından beri emperyalizm çağında bulunuyor. Zamanın büyük devrimci kuramcıları; içine girilen çağı, “Emperyalizm, Sosyalist Devrimler ve Milli Kurtuluş Savaşları Çağı” olarak adlandırdılar. Ama aynı zamanda emperyalizm, Kapitalizmin “son aşaması”ydı  ve “çürüyen kapitalizm” idi.

Benzer tespitler, Mustafa Kemal Atatürk tarafından da yapıldı.

Şimdi aradan yüzyılı aşkın bir zaman geçti. Dünyada büyük değişiklikler oldu. Geçen yüzyılın başındaki sömürgeler dünyasının yerinde yeller esiyor. “Üzerinde güneş batmayan” sömürgeci imparatorluk artık yok. Onun yerini alan “ABD İmparatorluğu”nun da yıldızının sönmeye başladığını artık herkes görüyor.

Ama dünyamızdaki temel çelişme hala çözülmüş değil. Emperyalizm ile tüm dünya halkları arasındaki çelişme, 120 yılı aşkın süredir dünyanın temel çelişmesi.

Bu temel çelişmenin çözümü için milletlerin, milli kurtuluş savaşları vermek dışında bir çözüm yolları yoktu.

Bugün ise bütün dünya milletlerinin emperyalizme karşı mücadelede geçen yüzyılın başlarından farklı olarak ellerinde “milli devletler” mevzisi var. Emperyalizme karşı mücadele, esas olarak bu mevzide veriliyor.

Dosyadaki makaleler

Teori dergisi son sayısında işte bu konuyu ele alıyor.

Genel Yayın Yönetmeni Kuntay Gücüm, dosya içeriği hakkında yaptığı genel bilgilendirmede, “Emperyalizm Çağı’nın neresindeyiz?” diye soruyor ve bir çerçeve çiziyor.

“Emperyalizmin dünü, bugünü, yarını” başlıklı makalesinde Semih Koray dikkati bugün milli devletler mevzisinde yapılan mücadeleye çekiyor. Cüneyt Akalın ise konuyu, Libya üzerinde yaşanan mücadele örneğinde ele almış. Efe Can Gürcan, “Dünden bugüne Marksist emperyalizm kuramlarının gelişimi” başlıklı makalesinde 20. yüzyılın başında, Soğuk Savaş Döneminde ve sonrasında olmak üzere, genel olarak Marksist olarak değerlendirilebilecek kuramcıların emperyalizm üzerine yaptıkları değerlendirmeleri ele almış ve kıyaslayarak incelemiş.

Sovyet Devriminin önderlerinden Nikolay İ. Buharin’in 1928 yılında yayınlanan incelemesi, “çürüyen kapitalizm” nitelemesinin; bugünden yarına bitecek bir sistemi ifade etmek için değil, stratejik bir tespit olarak yapıldığının o günden ortaya konulmuş olduğunu göstermesi bakımından ilginç.

Hüseyin Vodinalı, “Dolar kaybediyor, Yuan kazanıyor” başlıklı incelemesinde günümüzde yaşanan büyük değişimi, rezerv paralarda gerçekleşmeye başlayan değişim üzerinden inceliyor.

Yalçın Büyükdağlı “Dünyanın ağırlık merkezi değişirken ne yapmalı?” başlıklı makalesinde Türkiye’nin 1920’lerden başlayarak ekonomide izlediği politikaları ele almış ve geldiğimiz aşamada içinde bulunduğumuz durumu ve ne yapılması gerektiğini inceleyerek emperyalizm olgusuna gelişmekte olan bir ülkenin penceresinden bakmış.

Fahrettin Ege ise “Son bir Marx – Nietzche sentezi mümkün mü” başlıklı yazısı ile dosyaya farklı bir katkı sunmuş. Emperyalizm tartışmalarına felsefi bir renk katmış.

Kısacası Teori dergisinin emperyalizm dosyası oldukça doyurucu ve bilgilendirici…

Milli devletler

Teori’nin de işte bu makalelerinde ele aldığı ve vurguladığı gibi, emperyalizme karşı mücadele bugün milli devletler mevzisinde veriliyor.

Milli devletler, tarihin ilk Milli Kurtuluş Savaşı’yla kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ardından, emperyalist sömürgeciliğe karşı mücadele içinde esas olarak 20. yüzyılın 2. ve 3. çeyreklerinde tarih sahnesine çıktılar.

1930’larda Milletler Cemiyeti’ne üye olan devlet sayısı 30’lu rakamlardayken, 1970’lere gelindiğinde bu sayı 160’ın üzerine çıkmıştı. Dünya milletleri, 1970’lerin sonlarından itibaren başlayan neo liberal gericilik döneminde emperyalizmin askeri, ekonomik, kültürel ve ideolojik saldırılarına, esas olarak bir önceki dönemde kazandıkları milli devlet mevzisini savunarak direndiler. 

Mao Zedung 1970’lerin dünyasını “Devletler direniyor, milletler savaşıyor ve halklar devrim yapıyor” sözleriyle anlatmıştı. Sonraki onyıllar içinde emperyalizmin saldırısının şiddetlenmesine bağlı olarak bu üç olgudan, “devletler direniyor” faktörünün belirgin biçimde öne çıktığını görüyoruz. Milletlerin savaşmasının ve halkların devrim yapmasının da özellikle gelişmekte olan dünyada milli devletlerin direnmesinden geçtiğini çok sayıda örnekle gördük.

Bölgesel birlikler

Emperyalizme karşı mücadele milli devlet mevzisini olduğu gibi savunarak gerçekleşmiyor. İnsanlık her konuda olduğu gibi bu konuda da sürekli bir ilerleme içindedir.

Milli devletler emperyalizme karşı mücadele içinde kendilerini de aşan çözümleri yaratıyorlar. 1950’lerin sonlarında, 60’lı ve 70’li yıllarda dünyanın çeşitli bölgelerinde bağımsızlıklarını elde eden milli devletler komşularıyla bölgesel birlikler oluşturma yolunda ilk adımları attılar. Afrika Birliği Örgütü, Latin Amerika ülkeleri arasında gerçekleşen birlikler, Arap Birliği Örgütü vd. bölgesel birliklerin ilk örnekleriydi. Ayrıca aynı dönemde çeşitli Arap ülkeleri arasında gerçekleştirilen birleşme denemelerini de bu yönde atılan adımlar arasında değerlendirebiliriz.

Gelişmekte olan dünyadaki bu bölgesel birlikler ve birleşme denemeleri, 1980 sonrasındaki emperyalist saldırı döneminde akamete uğradı. Emperyalizm, gelişen dünyada birleşmeyi değil bölünmeyi teşvik etti. Çeşitli provokasyonlarla çatışmaları körükledi. Hatta gelişmekte olan ülkelerin birleşmesi bir yana var olan devletlerin etnik ve dini çatışmalarla bölünmesi için çalıştı. BM’e üye devlet sayısının 160’lardan 190’lara çıkmasının esas açıklaması, emperyalizmin böl-yönet siyasetidir.

1995 yılında Şanghay İşbirliği Örgütü’nün kurulması yeni bir dönemin açılmakta olduğunun ilk habercisi oldu. Bugün dünyanın beş kıtasında 10’dan fazla bölgesel birlik bulunuyor. Eskiden beri var olan bazı birlikler yeniden canlanıyor ve ayrıca yeni birlikler kuruluyor.

Gelişmekte olan dünyanın milletleri emperyalizme karşı mücadelede başarılı olmanın, kendi durumlarında olan komşularıyla milli devlet sınırlarını aşan birlikler oluşturmaktan geçtiğini acı tecrübelerle yaşadılar ve anladılar.

Onun için içinde bulunduğumuz dönemi, “Bölgesel Birlikler Dönemi” olarak adlandırmak yanlış olmayacaktır.