Almanya’nın Dersim aşkı!

Almanya’nın ARD televizyonu, 1 Aralık günü, Türkiye Cumhuriyeti’nin 1938 yılında Dersim’de, Almanya’dan aldığı kimyasal silahları da kullanarak “soykırım” yaptığını, Dersimlilerin hedef alınmalarında Alevi olmalarının da etken olduğunu ve bütün bu uygulamalarında Türkiye’nin, Hitlerden esinlendiğini iddia ettiği bir program yayınladı.

Ve elbette iddia edilen bütün bu uygulamalardan Atatürk sorumlu tutuldu.

Almanya’nın Dersim’le ilgili iddiaları yeni değil. Arkada kalan yıllarda Almanya bu konuda, PKK’nın önderlik ettiği çok sayıda eyleme – etkinliğe ev sahipliği yaptı. Berlin’in, Türklerin yoğun olarak yaşadığı Kreuzberg semtine “Seyit Rıza” heykelinin dikilmesi yönündeki gayretleri de bunun örneklerinden. (Bu arada; Seyit Rıza’ya yakıştırılan “Seyit” sıfatı, Kürt milliyetçilerinin, söz konusu kişiye dinsel bir önder etiketi yapıştırma gayretlerinin sonucudur. Gerçekte mensup olduğu Yukarı Abbasan aşireti seyit aşireti değildir. Gerçek ismi “Sey Rıza”dır ve “Sey” Tunceli Zazacasında “yetim” anlamındadır. Yani gerçek isim “Yetim Rıza”dır.)

Son günlerde konunun ısıtılıp yeniden gündeme getirilmesi ile “Ermeni soykırımı tasarısının” ABD temsilciler Meclisinde kabul edilmesine yol açanlar nedenler aynıdır. Türkiye; dahil olduğu Astana süreci, Suriye’de ABD – İsrail koridorunu bozan harekâtları ve Doğu Akdeniz’de gene ABD-İsrail-Yunanistan oyununu bozan hamlesi ile Atlantik ittifakını endişeye sevk eden bir yönelimin içindedir.

Almanya, bütün bu konularda ABD ile tam bir mutabakat halinde değil ama ABD’nin Almanya içinde çok önemli etkisinin olduğu bir başka gerçektir. Kısacası Atlantik ittifakı, bağlı ülkelerdeki yandaşları ile Türkiye’ye karşı bir psikolojik harekât yürütmektedir.

Atatürk

Öncelikle ARD’nin Atatürk ile Hitler arasında paralellikler kurma gayreti üzerine birkaç söz: Bu iddianın asıl sahibi PKK’dır. Örgütün arkada kalan yıllarda bu yönde bir algı yaratmak için bütün gücüyle çabaladığını biliyoruz.

Atatürk, 20. yüzyılın en büyük anti emperyalist devrimcilerindendir. O günün dünyasında yaşanan saflaşmada Sosyalist Sovyetler Birliği ile aynı cephededir. Bununla birlikte Atatürk’ün 1937 yılında hastalığının ağırlaşması üzerine yakın çalışma arkadaşlarına; ‘Size tek bir vasiyet bırakıyorum. Sovyetler Birliği ile olan dostluk politikasından ayrılmayacaksınız” şeklindeki sözleri, Türkiye’nin durduğu yeri gösteriyor.

Albert Einstein’in OSE Dünya Birliği adına Atatürk’e 17 Eylül 1933 tarihinde yolladığı mektup ve Türkiye Cumhuriyeti’nin Hitler Almanyası’ndan kaçan 190 kadar bilim adamına ev sahipliği yapması, ARD’nin iddialarını çürüten başlıbaşına çok önemli bir kanıttır.

Burada önemli olan nokta şudur: Sözkonusu bilim adamları ABD’ye veya Hitler’in uzanamayacağı başka bir ülkeye gidebilirlerdi. Ama onlar Türkiye’yi tercih ettiler. Çünkü onlar, Atatürk Türkiye’sinin Hitler faşizminden kaçan bilim adamları için güvenilir bir sığınak olduğunu biliyorlardı.

Tuncelilerin Cumhuriyet’e ve Atatürk’e bakışı

Atatürk’ün Sünni İslam’ı esas alan bir devlet kurduğu ve bundan dolayı Alevi olan Dersimlileri hedef aldığı iddiasına gelince:

Tam tersine Alevi oldukları için, Atatürk’ün Dersimlililere karşı olabildiğince hoşgörülü bir politika izlediği söylenebilir. Bu da anlaşılırdır. Hilafeti kaldıran, tekke ve zaviyeleri yasaklayan, eğitimin birliği yasası ile medrese eğitimine son veren, dini inancına ve etnik kökenine bakmaksızın Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkının (Türk Milleti) bütün bireylerini Cumhuriyet’in eşit yurttaşları haline getiren Atatürk’e, Aleviler en başından beri büyük destek verdiler.  Çünkü, ikinci sınıf insan konumundaki oldukları Osmanlı devletinin ardından, kendilerini devletin eşit yurttaşı yapan Cumhuriyetin ve onun önderi Atatürk’ün neyi ifade ettiğinin farkındaydılar.

Osmanlı dönemini bilen ve Cumhuriyetin ilk dönemini yaşamış Tuncelilerin ağzından bu gerçek; “Hazreti Ali’den sonra biz Aleviler ilk defa Mustafa Kemal Atatürk döneminde rahat ettik” sözlerinde ifadesini bulduğunu, anne ve babaları o kuşaktan olan bütün Tunceliler duymuşlardır.

Tuncelilerin çok partili hayata geçtikten sonra 2000’li yıllara kadar esas olarak CHP’ye oy vermelerinin arkasında da bu gerçek vardır.

Öte yandan, Dersim’in belli bir bölgesinde yaşayan aşiretlerin, devlet otoritesini tanımayan ve komşu illerde yaşayan halkın can ve mal güvenliklerini ortadan kaldıran eşkiyalık faaliyetinde bulunmalarına karşı Atatürk’ün, 1937 yılına kadar esas olarak ikna yoluyla bu aşiretlerle anlaşma yolunda ısrar etmesi, Tuncelilerin laik Cumhuriyete verdiği desteğin önemi ile açıklanabilir.

1935 yılında Erzurum’da aşiret reisleri yapılan görüşme, varılan anlaşma ama ardından bazı aşiretlerin varılan anlaşmaya uymayarak Ortaçağ düzenlerini devam ettirme ve eşkiyalık faaliyetlerine devam etme özgürlüğünü istemelerine karşı Cumhuriyetin harekete geçmesi son derece meşrudur.

Kimyasal yalan konusu ile ilgili olarak da hiç şüphe yok en büyük kanıt, Tuncelilerin kendileridir.

Ben, Dersim isyanından 14 yıl sonra doğdum. Köyüm isyana katılmadı ama Dersim isyanının önde gelen aşireti Demenanlılara komşudur. Çocukluğumda ve gençliğimde isyanı bizzat yaşamış çok sayıda komşumuz ve hatta akrabamız Demenanlı ile sohbet etme olanağım oldu.

Ne onlardan ne de kendi büyüklerimizden kimyasal silah kullanıldığına dair en ufak bir söz duymadım.

Neden dersim?

Neden Dersim olayı üzerinde duruluyor.

Tunceli; Alevi yanıyla Türk ve Kürt bütün Alevilerin, Kürt yanıyla da Alevi ve Sünni bütün Kürtlerin, okuryazar oranı en yüksek, gençlerde üniversiteye gitme oranında Türkiye birincisi, TEOG sınavlarında Türkiye birincisi, kadınların eğitim görme oranı ve sosyal hayata katılımı açısından Türkiye birincisi, kadına şiddet vakalarında Türkiye sonuncusu vb. özellikleri dolaysıyla, bütün Türkiye’nin sempatisinin odağında olan bir ilimizdir.

Dolaysıyla emperyalistler ve onun güdümündeki etnik bölücülük, Tunceliler üzerinde özel olarak çalışmışlar ve çalışmaya devam etmektedirler.

Tuncelileri kendi yanlarına çekmeleri, sadece bu ilimizle sınırlı kalmayacak, Alevi- Sünni, Türk-Kürt olmak üzere Türk milletinin geniş kesimleri içinde bölünme ve çatışma yaratmak açısından önemli avantaj elde etmiş olacaklardır.

Yapılan hesap budur.

Alevilerin durumu

Unutulmaması gereken önemli gerçek şudur: Günümüzden otuz yıl öncesine kadar Türkiye Alevileri, laik demokratik cumhuriyete en bağlı, Atatürk’ü en çok savunan toplum kesimi idiler. Bütün Alevi evlerinde Hz. Ali resminin yanı sıra Atatürk fotoğrafı da asılıydı.

1990’larla birlikte ise bir yandan PKK’nın Dersim olayı üzerinden Alevilere yönelik çalışmasının, öte yandan Almanya merkezli “Alevilik İslamiyet dışıdır” propagandasının, aradan geçen yıllar içinde giderek etkili olduğunu görüyoruz.

2014 yılına kadar fiilen iktidar ortağı durumunda olan FETÖ’nün, AKP’nin bu konudaki yanlışlarını da kullanarak Alevilere karşı izlemiş olduğu politika da, emperyalistlerin ve bölücülerin Alevileri avlama politikası için ortamı elverişli kılmıştır.

Bütün bu gelişmelerin sonunda Türkiye Alevileri içinde kayda değer bir kesimin, bugün Türkiye’ye, laik demokratik cumhuriyete ve Atatürk’e en uzak kesim haline getirildiği de bir gerçektir. Elbette bu durumdan en büyük zararı görenler Aleviler olacaktır.

Emperyalistlerin ve bölücülerin istediği tam da budur.

ARD televizyonunun yayını, en başta Tuncelililer ve Alevi yurttaşlarımız için uyarıcı olmalıdır.