Dün (22 Ekim 2019) Soçi’de Türkiye ile Rusya (ve dolaylı olarak Suriye) arasında varılan mutabakat, Türkiye’nin son beş yıldır içine girdiği yönelime uygundur ve birçok bakımdan Suriye konusunda yaşanan sorunlar düşünüldüğünde, olumlu yöndeki gelişmelerin altına kalın bir çizgi çizilmesi anlamına gelmektedir.
Bu Mutabakat, beş gün önce ABD ile varılan, operasyona 120 saatlik ara verme anlaşması ile karıştırılmamalıdır.
ABD ile varılan mutabakatın amacı, ABD askerlerinin çatışma bölgesinden “sağ salim çekilmesini” sağlamak ve gene bu emperyalistin “sahadaki kara gücü” durumundaki PKK’nın tümüyle imha olmaktan kurtarmaya yönelikti.
Gene de ABD ile yapılan mutabakatta da kazanan esas olarak Türkiye ve Suriye oldu. Türkiye, harekâtın en başında Trump’tan gelen kurusıkı tehditlere aldırmayarak ilan ettiği hedefleri ABD’ye kabul ettirdi. Suriye ise Tel Rıfat ve Menbiç’ten en doğudaki Malikiye’ye kadar geniş bir alanda yıllar sonra bayrağını yeniden dalgalandırma olanağı elde etti.
Soçi Mutabakatı ise, Astana sürecinin devamıdır. Emperyalist devletleri devre dışı bırakarak yıllardır bütün bölge ülkelerinin başını ağrıtan terör sorununun nihai çözümü yolunda çok önemli bir adım olmuştur.
200 yıllık sayfa kapanıyor
Mora İsyanının başladığı 1821 yılından bu yana geçen yaklaşık 200 yıl içinde, bölgede hiçbir sorun, Batılı kapitalist-emperyalist ülkelerin dahli olmadan çözülmedi. Mora İsyanı, Avrupa devletlerinin isyancıları aktif olarak desteklemesi ve Navarin’de Osmanlı donanmasını yakmasının ardından, Edirne’de yapılan ve Yunanlıların Mora’da bağımsız bir devlet kurmalarının tanınması ile sonuçlandı.
Ardından 1831 yılında patlayan Mehmet Ali Paşa isyanının sonunda imzalanan antlaşmanın adresi Londra oldu. Sonraki 175 yıl boyunca bölgedeki bütün sorunlar, savaşlar vb. nin ardından; Berlin, Londra, Paris, Lozan vb. şehirler, antlaşmaların imzalandığı adresler oldu.
Bu bakımdan 2016 yılında Astana’da başlayan ve hiçbir Batılı ülkenin dahil olmadığı, ve bu sürecin bir parçası olarak Soçi, İstanbul ve Tahran’da gerçekleştirilen toplantılardaki çözüm arayışı, dünya tarihi açısından bir dönüm noktasına işaret eder.
Bölge ülkeleri emperyalizme karşı ortak hareket etmekte birleşmişlerdir ve kaderlerini ellerine almaktadırlar.
Elbette bunu mümkün kılan değişen dünya dengeleridir. Dünya ekonomisinin ağırlık merkezi Asya’ya kaymıştır. Dünya ekonomisini yaklaşık 10 yıldır Asya ayakta tutuyor. ABD, Büyük Ortadoğu macerasında hüsrana uğramıştır. Son olarak Suriye’de havlu atmıştır.
Bölge ülkeleri bir araya geldikleri zaman, askeri olarak en büyük emperyalistin bile kapışmayı göze alamayacağı büyük bir güç haline geldikleri kanıtlanmıştır.
Bütün bunların sonucu olarak son Soçi Mutabakatı, bir kez daha batılı emperyalist ülkelerin “oyunun” dışına atıldığını tescil etmiştir.
Soçi Mutabakatı ne anlama geliyor?
Bu genel perspektiften hareketle Türkiye ve Rusya arasında varılan “Soçi Mutabakatı”nın bugünden görülen sonuçlarını şu başlıklar altında sıralayabiliriz:
1. ABD’nin Irak’ın kuzeyinden Akdeniz’e bir koridorla uzanacak olan “kukla devlet projesi” artık nihai olarak bitmiştir. Trump’ın Suriye’nin bütününden askerlerini çekme kararı bu bitişin itirafıdır.
2. Son gelişmeleri büyük bir kaygı ile izleyenlerin başında İsrail Siyonistleri geliyor. İsrail’in, Arap Dünyası ile Türkiye ve İran arasına bir 2. İsrail yerleştirerek kendi Siyonist emellerine Kürtleri alet etme planı da hüsrana uğramıştır.
3. Türkiye’nin “Barış Pınarı Harekâtı”ndan en fazla kazanç sağlayan Suriye Devleti olmuştur. Harekâtla birlikte Suriye Ordusu, Tel Rıfat ve Menbiç’teki varlığını güçlendirdi. Ayn el Arap’a asker gönderdi. Yıllar sonra Rakka’ya girdi. Rakka ve Haseke istikametlerinden kuzeye doğru M-4 karayoluna kadar olan kesimi kontrol altına aldı. Ve en doğuda Malikiye’ye kadar uzandı. Türkiye’nin harekâtı PKK’ya, Suriye devletine kayıtsız şartsız teslim olmak dışında bir seçenek bırakmadı.
Emperyalizm destekli iç savaşın başladığı 2011 yılında bu yana ilk defa en Batıdaki Samandağ’dan en doğudaki Silopi sınırına kadar (Sadece sorunlu İdlip vilayeti haricinde) Türkiye ve Suriye devletleri yeniden sınır komşusu oldular. Bu da sorunun nihai çözümü açısından koşulların elverişli hale geldiğini gösterir.
4. Barış Pınarı Harekâtı, ABD’nin Türkiye’nin kararlılığı karşısında geri adım attığı olgusu ve Soçi Mutabakatı; Türkiye’nin çok güçlü bir bölgesel aktör olarak Dünya siyasetinde yerini aldığını gösterdi. Bu durum, Türkiye’nin 2014 sonrasında Atlantik ittifakından kopmaya başlaması ve Asya’daki yerini alması olarak özetleyeceğimiz sürecin doğal sonucudur. Atlantik ittifakı içinde uçurumun kenarına gelen Türkiye, şimdi Asya’da ayağa kalkmaktadır.
5. Batı destekli etnik bölücülüğün devlet kurma hayalinin de artık bittiğini söyleyebiliriz. Gerçi Kürt kökenli yurttaşlarımızın büyük çoğunluğu, bir emperyalist proje olan böyle bir hayale hiçbir zaman sıcak bakmadı. Ama birinci olarak Barzani’nin 2017 yılındaki referandum bozgunu, ikinci olarak ise PKK’nın Rojava hayalinin Suriye topraklarına gömülmesi ile birlikte artık bu “bağımsız devlet rüyası”nın sonuna geldik.
Türkiye sınırından 30 kilometre güneye atılan PKK’nın, nüfusunun neredeyse tamamı Araplardan oluşan bu bölgede ve Amerikan askerleri olmadan varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Esasen PKK’yı, Suriye devletine teslim olmaya mecbur bırakan da bu gerçekliktir.
PKK’nın önünde, sadece Suriye’de değil Türkiye’de de silahlarını yere atmak dışında bir seçenek kalmamıştır.
Cenevre Anayasa toplantısı
Bu koşullarda 30 Ekim günü Cenevre’de toplanacak olan Suriye Hükümeti ve muhalefet temsilcilerinin katılacağı Anayasa süreci büyük bir önem kazanmıştır. Bu toplantıdan kalıcı sonuçlara ulaşma ihtimali yükselmiştir.
Türkiye’nin Şam Hükümeti ile üst düzeyde doğrudan ilişkiler kurması, hem dost, komşu ve kardeş Suriye’nin yıllardır yaşadığı büyük acıyı sona erdirecek hem de Türkiye’nin etnik bölücülük sorununun nihai çözümünü sağlayacaktır.