Olması gereken oluyor

“Barış Pınarı Harekâtı” askeri ve siyasi bakımdan son derece başarılı bir şekilde ilerliyor. 16 Ekim itibariyle durumu şöyle özetleyebiliriz:

-ABD ve Fransa gibi müttefikleri, Suriye’den çekiliyor. ABD, tarihi bir yenilgi daha almaktadır.

-PKK için tek çare silahlarını bırakarak Suriye’ye teslim olmaktı. Şu an itibariyle yaptığı budur.

-Suriye Ordusu Münbiç’i kontrolü altına aldı. Rakka’ya girdi. Kuzeye doğru Ayn İssa kasabasına (M-4 yolu üzerinde) kadar ilerledi. Doğuda Haseke şehir merkezinde ve Resulayn ilçesine doğru, gene M-4 karayolu üzerinde olan Tel Tamer’e kadar olan bölgede kontrolü sağladı. Ve daha doğuda, Cizre’ye yakın al-Malikiyah ilçesine girdi.

Böylece “Barış Pınarı Harekâtı”nın en büyük faydayı Suriye devletine sağladığı ortaya çıkmıştır.

Daha önce “Fırat Kalkanı” ve “Zeytindalı Operasyonları”nın da gösterdiği üzere Türkiye’nin IŞİD’e ve PKK’ya vurduğu her darbe Suriye devletinin kendi toprakları üzerindeki egemenliğini kurmasına, hakimiyet alanını genişletmesine hizmet etmiştir.

Şimdi de aynı durum gerçekleşmektedir. Suriye devleti de bunu bilmektedir. Yapılan açıklamalardan her iki devletin operasyonlarının koordineli olarak yürütüldüğünü de anlıyoruz.

Provokasyon

Ülkemizdeki Amerikancı çevreler tarafından son bir kaç gündür şöyle bir propaganda yürütülmektedir: “Rejim ve PKK anlaştı. PKK şimdi rejimin koruması altında Türkiye’ye saldırıyor. Daha önce Batıda PKK’nın belli ölçülerde varlığını sürdüğü Tel Rıfat bölgesinden Azez’e zaman zaman yapılan saldırılar ve üç gün önce Suriye Ordusu’nun Münbiç’e girmesinin ardından bu bölgeden yapılan saldırı ile iki askerimizin şehit edilmesi buna kanıt olarak gösteriliyor.

Suriye Devletinin tavrı son derece nettir: PKK’nın (PYD) Amerika ile işbirliği yapan vatan haini bir örgüt olduğunu söylemiştir ve kayıtsız şartsız teslim olma dışında bir yol bırakmamıştır.

Öte yandan ABD ve kontrolünde olan terör örgütünün, çeşitli provokasyonlarla Türkiye ve Suriye’yi karşı karşıya getirmek amacında oldukları açıktır.

Azez, Münbiç ve en doğudaki Kamışlı’dan gerçekleştirilen saldırılara böyle bakmak gerekiyor.

Ama Türkiye’nin, elde edilen başarıların ardından böyle bir tuzağa çekilmek istendiğinin farkında olduğunu söyleyebiliriz. Milli Savunma Bakanı sayın Hulusi Akar, Partilere gerçekleştirdiği ziyarette işbirliğinin mesajlarını vermişti. İki devletin çeşitli düzeylerde devamlı temas halinde oldukları son olarak Putin’in özel temsilcisi Lavrentyev tarafından açıklandı.

Lavrentyev, Türkiye ile Suriye’nin Savunma Bakanlıkları, Dışişleri Bakanlıkları ve istihbarat servisleri üstünden “gerçek zamanlı ve sürekli olarak” görüştüklerini açıkladı.

Türkiye, yapılması gerekeni yapıyor.

Adana Mutabakatı uygulanıyor

Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Bakü dönüşünde uçakta gazetecilere özetle söylediği “Münbiç Suriye toprağıdır. Eğer rejim burada kontrolü sağlar ve terör örgütünden temizlerse bizim söyleyecek bir şeyimiz olmaz” şeklindeki sözleri önemlidir. 

Türkiye böylece en yetkili ağızdan Suriye’nin toprak bütünlüğü sorununun nihai çözümü konusunda çok önemli bir yere gelindiğini gösteriyor.

“Adana Mutabakatı”nın gereği özetle budur.

Çok kısa bir süre sonra şöyle bir tablo ile karşılaşacağımız anlaşılmıştır. Fırat’ın Batısı’nda Suriye devleti tam hakimiyet kurmak üzeredir. Türk Ordusu ve Suriye Silahlı Kuvvetleri burada doğrudan temas halindedir.

Fırat’ın doğusunda ise Türkiye M-4 karayoluna kadar olan bölgeye ilerleyeceğini önceden ilan etti. Suriye Ordusu da güneyden şimdi M-4 karayoluna ilerlemektedir. Ve hali hazırda iki yerde ulaşmıştır.

Çok kısa süre içinde burada da PKK varlığı sona erecek ve iki ülkenin Ordusu güvenliği birlikte sağlamış olacaktır.

Ondan sonra yapılacak iş, Adana Mutabakatının gereğini uygulamak, Türk Ordusu’nun  girdiği alanları asıl sahiplerine terk ederek kendi sınırlarımıza çekilmesi ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün yeniden bütünüyle gerçekleşmesine katkıda bulunması olacaktır.

40 yıllık sayfa kapanıyor

Türkiye’nin son kırk yılı, silahlı etnik bölücülük ve dinci gericilik ile mücadelenin tarihidir. İki sorunda da sona yaklaşılıyor.

Türkiye iki sorunu da dünyadaki gelişmelere bağlı olarak yaşadı. İki sorunda da şimdi dünya çapında rüzgâr tersine dönmüştür.

Dinci gericilik, 2011 yılındaki “Arap Baharı” ile birlikte doruğuna ulaştı ve şimdi her yerde kaybediyor. Türkiye’de de dinci gericilik, 2014 yılından bu yana gerileme içindedir. Mustafa Kemal bir kez daha kazanmıştır

Son gelişmelerle birlikte PKK, başka bir deyişle etnik bölücülük de, daha önce söylediğimiz noktaya hızla yaklaşmaktadır.

PKK’nın Suriye’deki varlığı, bu örgütü ayakta tutan en önemli etkendi. Uğranılan ağır yenilgi ve teslimiyet, Örgüt’e, silahları temelli olarak yere atmaktan başka bir yol bırakmayacaktır.