Türkiye, “Kırk Katır Kırk Satır” seçeneklerine mahkum değildir!

Vatan Partisi 23 Haziran’da İstanbul’da yenilenecek seçimlere kendi adayıyla, Mustafa İlker Yücel ile katılma kararını açıkladı. Bununla birlikte sosyal medyada akıl almaz bir karalama ve saldırı kampanyası da başladı.

CHP’den “Vatansız Sol”a, PKK’den FETÖ’cülere kadar uzanan bir yelpaze; küfür ve hakaret ve yalan bilgiyle Vatan Partisi’ne karşı o elli yıldır alışık olduğumuz psikolojik savaş görevlerini yerine getirmek için harekete geçtiler.

Çok sayıda iyi niyetli arkadaşımız ve dostumuz da estirilen rüzgâr karşısında şaşırmış durumda ve “acaba parti yanlış mı yapıyor?” diye düşünüyor.

Tarihi tavır

Hayır, Vatan Partisi yanlış yapmıyor tam tersine tarihi bir tavır alıyor. Bu tavrın doğruluğunu PKK’den FETÖ’ye kadar uzanan malum yelpazenin çılgınca saldırısından da anlayabiliriz.

Bir yandan “Vatan Partisi’nin oyu” deyince dudak bükerek, güya küçümsüyorlarmış havalarında bindelik, onbindelik küsüratlı oy oranlarından bahsederler; ama öte yandan Vatan Partisi’nin seçime katılma kararı karşısında, kendilerinden geçmişçesine her türlü ahlak ve edep ölçüsünü bir kenara koyarak küfürlerle saldırırlar. Çünkü bilmektedirler ki Vatan Partisi’nin tavrı önemlidir ve tekerlerine çomak sokmaktadır.

Evet Vatan Partisi’nin tavrı önemlidir… Vatan Partisi, arkada kalan dönemde yürüttüğü mücadele ile Türkiye’nin kaderine yön vermiştir. Ermeni Soykırımı yalanı konusunda kazanılan zafer, Ergenekon tertibinin bozulması, Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerinin düzeltilmesi ve Avrasya’ya yönelmesi, PKK ve FETÖ terör örgütlerine karşı mücadele, 15 Temmuz darbesinin bastırıldığı gece aldığı tarihi tavır,  2017 yılı Eylülünde Barzani’nin 2. İsrail girişiminin Bölge ülkelerinin birleşmesi sağlanarak başarısızlığa uğratılması, Türkiye’nin geleceği Atatürk gençliğinin yetiştirilmesi vb. vb.

Bütün bunlar sonuçları dünya ölçeğinde olan başarılardır.

Son elli yıl içinde bütün önemli dönemeçlerde Aydınlıkçılar (Vatan Partisi) hep doğru tavır aldı. Onun içindir ki Vatan Partisi bugün Türkiye’nin önünde bir seçenektir.

Herkes çok iyi bilmektedir ki Vatan Partisi bir konuda tavır alıyorsa bunun sonuçları olacaktır. Saldırının asıl nedeni de budur.

CHP’nin tavrı

Vatan Partisi’ni eleştirenler veya aldığı seçime katılma kararını anlamayanlar, YSK’nın verdiği iptal kararının hukuksuz olduğunu, CHP’nin ve İmamoğlu’nun seçimi kazandığını ve hakkının gasp edildiğini söylüyorlar. Dolaysıyla yenilenecek seçimde doğru tavır, “hakkı gasp edilmiş olan CHP’yi desteklemektir” diyorlar.

Böyle düşünenler sistemin gözlerine taktığı at gözlükleri ile bakıyorlar dünyaya. Kapımıza dayanan büyük tehlikeleri görmüyorlar.

Öncelikle şunu hatırlatmamız gerekiyor? Vatan Partisi’ne; “Neden seçime ayrı olarak katılıyorsunuz” diye soracak son Parti CHP’dir. 1994 seçimlerinden bu yana Vatan Partisi her seçimde CHP’ye seçimlere birlikte girelim önerisi yaptı. CHP bütün bu önerileri ret etti.

2018 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinde ise durum daha da çarpıcıydı. Seçim yasası değişti. İttifak yapmak resmen mümkün oldu. Her Parti kendi listeleri ile kendi adına seçime giriyor, milletvekili çıkaracak yeterli oyu alırsa milletvekili çıkarıyor, aksi durumda aldığı bütün oylar, fiili olarak ittifak yaptığı Partilerden en çok oyu alan Partinin oylarına ekleniyor.

CHP işte kendisine böylesine büyük bir avantaj sağlayan durumu bile elinin tersiyle itti. Vatan Partisi’yle ittifaka yanaşmadı. Niçin? Çünkü Vatan Partisi ile ittifak yaparsa HDPKK ve FETÖ’yü veya daha doğrusu ABD’yi kızdırmış olacak!

CHP, Vatan Partisi’nin ittifak teklifini ret etti ve bu tavrını gizlemek için de Vatan Partisi’ne karşı akıl almaz bir yalan ve iftira kampanyası yürüttü. 

İşte şimdi bazı dostlarımız ve arkadaşlarımız bize, ‘Aday çıkarmayalım, bu CHP’yi destekleyelim’ diyorlar.

Neredeyiz?

Gelelim asıl meseleye:

Türkiye, tarihinin en ağır ekonomik krizinin içinde… ABD, Türkiye’ye karşı ekonomi kozunu kullanacağını söyleyip duruyor. Krizin derinleşeceği konusunda herkes hemfikir.

Akdeniz’in doğusundan Türkiye’ye yönelen tehdit büyümüştür. Yunanistan, bölgede sondaj çalışması yapan Türk gemilerinin mürettebatını tutuklayacağını söyleyip duruyor. ABD, İsrail, Yunanistan, Rum Kesimi ve Mısır’dan oluşan bir cephe açıkça savaş tehdidinde bulunuyor. 

ABD’nin tam da bu sırada Mısır’ın kavgalı olduğu Müslüman Kardeşleri terör örgütü listesine dahil edeceğini açıklaması anlamlıdır.

Suriye’de ABD’nin PKK’ya İkinci İsrail’i kurdurma çalışmaları aynı hızla devam ediyor. İdlib, patlamaya hazır volkan görünümünde…

PKK terör eylemlerine hız verdi. Son bir hafta içinde 10 kadar şehit cenazesi geldi.

FETÖ malum… YSK’nın kararından sonra kendilerine gün doğduğunu düşünerek sevinç çığlıkları atıyorlar.

Bu arada Abdullah Gül-Davutoğlu cenahı da hareketlendi. Onlar da “YSK kararının demokrasiye vurulan darbe” olduğunun propagandasına başladılar.

Çatal çıkmazın aktörleri

Şimdi “40 katır ve 40 satır” seçeneklerine bakalım:

AKP, İstanbul seçimlerini iptal ettirerek Türkiye’yi yönetme yeteneğinde olmadığını bir kere daha gösterdi. “Türkiye İttifakı”nı kendi eliyle dinamitledi. İç kutuplaşmayı derinleştiren, “kızgın demir”i daha da kızdıran politikasıyla, aslında başka merkezlerde hazırlanan kaos planlarına karşı koyabilme ehliyetine sahip olmadığını gösterdi. 

CHP’ye gelince… Türkiye’ye yönelik tehditler ortadayken HDPKK’ya selam göndermeler, Demirtaş güzellemeleri yapmalar, Abdullah Güllere sunulan beklenti öpücükleri, Doğu Akdeniz’den Türkiye’ye yönelen tehdit ağırlaşırken Rum basınına şirin görünme gayretleri, S-400 alımına karşı çıkma ve NATO savunuculuğu, Dini siyasete alet etmede AKP’ye rahmet okutacak gösteriler ve Vatan Partisi düşmanlığına tam gaz devam etmeler…

Bir de “İmamoğlu” vakası var.

Arkada kalan 30 yıl içinde defalarca seyrettiğimiz bir senaryo sahneleniyor şimdi.

1990’ların başında bir “Demir Leydi” propagandası vardı basında. Ardından Çiller iktidarını gördük.

Sonra sıra geldi Erdoğan güzellemelerine. Sebebini Aydınlık’tan öğrendik. Derginin 24 Eylül 1996 kapağı;  “ABD Erdoğan’ı geleceğin Başbakanı olarak hazırlıyor” şeklindeydi.

2009 yerel seçimleriyle birlikte ise bir Kılıçdaroğlu efsanesi çıktı ortaya; Baykal’a yönelik kaset komplosu ile birlikte “efsane”nin niçin piyasaya sürüldüğü anlaşıldı.

Şimdi dört bir koldan İmamoğlu propagandası yapılıyor. Baş rollerde Amerika’nın FOX TV’si…

Bütün bu parlatma operasyonlarının hepsi ABD tarafından yapıldı. İmamoğlu’nun da aynı merkez tarafından parlatıldığını görmemek için kör olmak gerekir.

Türkiye ne yapmalı?     

İşte “40 katır 40 satır” olarak ifade ettiğimiz durum budur. Türkiye bunlara mahkûm değildir.

Türkiye’nin ihtiyacı en geniş kesimlerle birleşme ihtiyacını unutmadan doğru programı ve tavrı millete hatırlatmak ve bu programın arkasındaki kuvveti büyütmektir.

Vatan Partisi bunu yapıyor.

Mustafa İlker Yücel’in adaylığıyla Vatan Partisi tarihi bir görevi yerine getiriyor.