Mustafa Kemal’in tersi Sultan Galiyev

Aydınlık gazetesinde 12 – 13 Mart tarihlerinde sayın Hanifi Altaş’ın Sultan Galiyev üzerine makalesi yayınlandı. Uzun süredir Sultan Galiyev üzerine yazılar yazılmıyordu. Sayın Altaş’ın makalesi bu bakımdan 20 yıl öncesinde kalan bir tartışmayı yeniden gündeme getirmiş oldu.

ABD’NİN FONLADIĞI ‘ARAŞTIRMALAR’

1950’li yıllardan itibaren Sultan Galiyev üzerine araştırma yapanlar ve araştırmalarını kitap haline getirenler; Batılılar, daha doğrusu Amerikalılardır. Alexander Beningsen, C.L. Quelquejay, S. Enders Wimbush, Masayuki Yamauchi gibi “araştırmacı”lar 30-40 yıl boyunca konuyu araştırdılar. Bütün bu çalışmalar, ABD üniversiteleri ve büyük emperyalist tekellerin bu tür çalışmalar için ayırdıkları fonlarla finanse edildi.

Beningsen ve Wimbush’un ortaklaşa kaleme aldıkları ve 1979 yılında yayınlanan “Sultan Galiyev ve Sovyetler Birliği’nde Milli Komünizm” adlı kitabın önsözünde bu gerçek şu şekilde dile getiriliyor:

“Bu Kitap Ford Vakfı tarafından finanse edilen ‘Amerikan-Slav İncelemelerinin Geliştirilmesi Derneği’ tarafından yönetilen ‘SSCB’de Millet İnşası ve Milli Bütünleşme Projesi’nin kanatları atında tamamlandı. Muazzam mali desteği nedeniyle projeye teşekkür etmek isteriz. Aynı zamanda çeşitli defalar ‘Slav Bölgesi Araştırmaları Komitesi’ ve Chicago Üniversitesi’ne bağlı ‘Orta Asya İncelemeleri Merkezi’ tarafından da mali yardım alınmıştır. Bay Wimbush, kendisine hem fon, hem de inceleme için elzem olan araştırmayı tamama erdirmek üzere imkân sağlayan ‘Fullbrigt-Hayes Komisyonu’ ile ‘Milletlerarası Araştırma ve Mübadele Kurulu’na teşekkürlerini sunar.” (Anahtar Kitaplar, Nisan 1995, s.11)

Dünyada bir araştırma için bu kadar çok yerden ve bu kadar “cömert” yardımın yapıldığı bir başka örnek yoktur herhalde.

AYNI KAYNAKLARDAN BESLENDİLER

Gerçekte olan şudur: İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Dünya, İki Süper devlet, ABD ile SSCB arasında büyük bir rekabete sahne oldu. ABD, “Sovyet tehdidi”ne karşı NATO’yu kurdu. Öte yandan “Yeşil Kuşak Projesi” ile Müslüman ülkeleri örgütleyerek Sovyetler Birliği’ni güneyden kuşatma stratejisi uyguladı.

Sovyetler Birliği içindeki Türk ve Müslüman halkları sisteme karşı örgütlemek ve ayaklandırmak ise ABD’nin kaynak ve kadro ayırdığı başka bir alan oldu. Bu kadar para, bu kadar çaba elbette boşuna olmadı. ABD harcadığı paranın, sarf ettiği gayretin sonucunu 1990’larla birlikte aldı.

1960’larda Türkiye’de Sultan Galiyev üzerine söz söyleyen iki kişi vardı. Kaynakları; Beningsen, Quelquejay ve Wimbush. 1990’lar sonrasında da Galiyev üzerine yazıp çizenler aynı kaynaklardan beslendiler.

ABD’li kaynaklara 1990 sonrasında bir de Renad Muhammedi eklendi. Tataristan Yazarlar Birliği Başkanı. Renad Muhammedi’nin özelliği Ekim Devrimi’ne ve Sosyalist Sovyetler Birliği’ne düşman oluşudur. Bu bakımdan Renad Muhammedi’yi, “Beningsenlerin yıllar süren çabalarının ürünü” olarak da değerlendirmek yanlış olmayacaktır.

TARİHİN YENİDEN YAZILIŞI

Sultan Galiyev, yaşadığı dönemde çok önemli bir figür müydü? 1990’lı yıllarda Galiyevcilik yapanlar, onun “Ekim Devrimi’nin dört liderinden biri” olduğunu iddia ediyorlardı. Hatta Ezen-ezilen millet ayrımını ilk defa Sultan Galiyev’in yaptığını yazanlar da oldu. Sömürge milletlerin Galiyev’in fikirleri doğrultusunda mücadele ederek başarıya ulaştığını söylüyorlardı. Vb. vb.

Bütün bu iddiaların gerçeklikle hiçbir ilgisi bulunmuyor. Galiyev, Ekim Devrimi günlerine kadar burjuva milliyetçi çevrelerde yer aldı. Ekim Devrimi günlerinde veya hemen sonrasında Bolşeviklerin safına katıldı. Ve o günlerde Devrim hareketi içinde kayda değer bir rolü yoktur. Nitekim Ekim Devrimi sonrasında oluşturulan Kazan Devrim Komitesi içinde Sultan Galiyev bulunmuyor. Sonraki aylarda ise hemşehrisi Molla Nur Vahidov kendisinden daha öndedir. Bu gerçek Beningsen ve Quelquejay’ın ortak çalışması olan “Üçüncü Dünyacı Devrimin Babası: Sultan Galiyev” kitabında da itiraf ediliyor. “Şubat Devrimi’ni sadece bir seyirci olarak izleyen Galiyev, Ekim Devrimi’nin ise az aktif bir tanığıdır.” (Aktaran Mehmet Bedri Gültekin, Sultan Galiyev Eleştirisi, Kaynak Yayınları, 1999, 1.b. s.53)

Galiyev, 1918 ve 1921 yılları arasında, Stalin’in başkanlığını yaptığı Milliyetler Halk Komiserliği’nde görev üstlenir. Mola Nur Vahidov’un isyancı Beyaz Çek Birlikleri tarafından kurşuna dizilmesinden sonra Merkezi Müslüman Askeri Konseyi Başkanlığı’na getirilir.

Galiyev, Bolşevik Partisi’nin bırakalım Politbürosunda olmayı, bu Parti’nin çok daha fazla üyeden oluşan Merkez Komitesi’nde bile hiçbir zaman yer almamıştır. Kaldı ki aynı dönemde Merkez Komite’de Neriman Nerimanov, Turar Rıskulov, Ekmel İkramov gibi Türk-Müslüman üyeler vardır.

1920 yılında toplanan Bakü Doğu Halkları Kurultayı’na Sovyetler Birliği’nden katılan yüzlerce delege (Toplam 1891) arasında da bulunmamaktadır.

Yani Sultan Galiyev iddia edildiği gibi Ekim Devrimi yıllarında önemli roller oynayan biri değildir. Ekim Devrimi’nin rüzgârının estiği yıllarda çeşitli hesaplarla devrim saflarına katılan, ama Devrim kendi istedikleri yönde ilerlemeyince de yollarını ayıranlar arasındadır. Bütün bu kişiler sonraki yıllarda, karşı devrimci saflara katılarak tasfiye olmuşlardır.

Sultan Galiyev, deyim yerindeyse ABD emperyalizmi tarafından 1950 sonrasında yeniden yaratılmıştır. Ama gerçek Sultan Galiyev olarak değil, ABD’nin Sovyetlere karşı Türk-Müslüman halkları örgütlemesinde “işe yarayacak” bir figür olarak, gerçekte olmayan meziyetlere ve rollere sahipmiş gibi gösterilerek…

STALİN VE SULTAN GALİYEV

Milliyetler Halk Komiserliği’nin başındaki kişi olarak Stalin, Sultan Galiyev’i yanlış görüşlerine rağmen sonuna kadar savunur. Galiyev’in isyancı Basmacı Hareketi ile ilişkisi ortaya çıktıktan sonra ise desteğini çeker. Daha sonra yapılan bir Parti toplantısında Stalin tutumunu şöyle açıklar:

“Gerçekte onu belirli bir ana dek desteklemeyi bir görev saydım. Değil aydınlar, düşünebilen insanlar ve hatta sadece okuma yazma bilenler bile Doğu Cumhuriyetleri’nde ve bölgelerinde o kadar az ki, bunları parmakla sayabiliriz; böyle biri karşımıza çıkınca ona nasıl değer vermeyiz? Doğu’nun değerli adamlarını soysuzlaşmaktan korumak ve onları Parti’ye kazanmak için her şeyi yapmamak çok yanlış olur, ama her şeyin bir sınırı vardır ve Sultan Galiyev Komünist saflardan, Basmacıların safına geçtiği anda, bu sınırı aşmış oldu.” (Mehmet Bedri Gültekin, Age. s:112)

Stalin aynı konuşmasında Pantürkizm ve Panislamizm gibi akımların fikir düzeyinde kaldıkları müddetçe hoş görülebileceğini, bu akımları savunanlara karşı, yasak olmalarına rağmen Parti saflarında sadece eleştiriyle yetinilebileceğini, ama fikir olmaktan çıkıp Sovyet Devleti’ne karşı silahlı eyleme dönüşünce “sınırın aşılmış olduğunu” söyler.

(1930’lu yıllarda sadece Galiyevlere karşı değil bütün muhaliflere karşı izlenen “temizlik” operasyonları ise Stalin yönetiminin ciddi hatalarıdır. Farklı fikirlerin şiddet ile bastırılması şeklindeki bir “gelenek”, bu “temizlik” operasyonlarıyla birlikte dünya sosyalist hareketine bırakılan son derece olumsuz bir miras oldu.)

GALİYEV VE MUSTAFA KEMAL

Sultan Galiyev olayını anlamak bakımından çok önemli bir ölçü, Atatürk’ün Sovyet Devrimi’ne ve Sosyalist Sovyetler Birliği’ne karşı izlediği politikadır.

Mustafa Kemal, daha en baştan Sovyet Devrimi’nin Anadolu’daki Milli Kurtuluş Hareketi açısından taşıdığı hayati önemi kavramış, Kızıl Ordu’nun, aralarında Menşevik Azerbaycan Hükümeti de dahil olmak üzere İngilizlerin Kafkasya’da oluşturmaya çalıştığı “Seddi” dağıtmasını, Anadolu’daki milli mücadele açısından hayati önemde görmüştür. Hatta bilindiği üzere, TBMM Orduları ve Sovyet Kızıl Ordusu birlikte hareket ederek Kafkasya’daki “İngiliz Seddi”ni ortadan kaldırmışlardır.

Aynı şekilde Mustafa Kemal İngilizlerin desteklediği Basmacı hareketinin yanında değil, O hareketi bastıran Sovyet Hükümeti’nin yanında olmuştur.

Şöyle bir özetleme yapmak mümkündür:

Sultan Galiyev Stalin’e düşman, Atatürk ise Stalin’in dostudur.

Sultan Galiyev; Sosyalist Sistemi, Çarlık sisteminden de daha tehlikeli olarak görmüş, Atatürk ise Çarlık ile savaşmış, Sovyetler ile silah arkadaşlığı yapmıştır.

Sultan Galiyev, kedisini İslamcı olarak tanımlamıştır. Atatürk ise dünya tarihinin en büyük laiklik devrimlerinden birini hayata geçirmiştir.

Sultan Galiyev, emperyalistlerin Sovyet Sistemi’ne ve Rusya’ya karşı yürüttükleri mücadelenin sembollerinden biri olmuştur, Atatürk ise bütün hayatı boyunca ve ölümünden sonra da emperyalist sistemin hedef aldığı bir devrimci liderdir.

Sonuç olarak Galiyev ve Atatürk birbirinin tam zıddı konumlarda olan iki tarihi şahsiyettirler. Hem Galiyev’i hem de Atatürk’ü savunmak mümkün değildir.

11 Nisan 2018