İslamiyet, Hz. Ali, Muaviye

“İslamiyet, Hz. Ali, Muaviye konularına tarihsel olarak bakmak gerekir; 7. Yüzyıl koşullarında iktidara kim gelirse gelsin, feodal medeniyet programı dışında uygulayabileceği bir program yoktu” şeklinde özetleyebileceğimiz görüş, son günlerde Aydınlık sayfalarında ve çeşitli platformlarda dile getirildi. Sayın Rıza Zelyut ise birkaç gündür Aydınlık’taki köşesinde bu görüşü eleştiriyor.

Bir de sosyal medyada bu tartışmanın üzerine atlayan, “Bakın Aydınlık, şimdi de Müslümanlık açılımı yaparak AKP’ye yanaşıyor” diye gürültü koparan “örgütlü mücadele kaçkını” bir takım var. Bunların yazdıkları üzerinde durmaya değmez. Ama böyle bir “takımın”, yaşanan tartışma üzerine sahneye fırlaması, “bakın biz dememiş miydik?” havalarında gürültü koparmaları, başlıbaşına, yapılan tartışmada neyin doğru neyin yanlış olduğunu gösteren çok önemli bir veridir.

Sayın Zelyut’un Ali-Muaviye kavgasını bir çeşit emek sermaye çelişmesi olarak tarif etmesinin bir tek açıklaması bulunuyor. Olaylara tarihsel açıdan bakmıyoruz. Kabileden feodalizme geçmekte olan bir toplumdaki çelişmeleri ve o dönemin sınıf mücadelesini, Kapitalizm döneminin “emek-sermaye çelişmesiyle” veya “emperyalist devlet-sömürgeler çelişmesiyle” izah etmeye kalkmak, tarihe ve tarihselliğe bakışımızda temel bir yanlışlığın olduğunu gösteriyor.

Tarihin verdiği cevaplar

Elbette Tarih, özünde sınıf mücadeleleri tarihidir. Bu açıdan bakıldığında Hz. Ali – Muaviye, Hz Hüseyin – Yezit, Yavuz – Şah İsmail kavgalarını sınıf mücadeleleri dışında ele almak doğru değildir. Ayrıca en azından bu son tartışmada bu şekilde ele alan da yok.

Tarihin sınıf mücadeleleri tarihi olduğu gerçeğinin yanısıra, tarihin herhangi bir evresinde verilen mücadelelerin, sonuç olarak o aşamada verili olan sosyo-ekonomik çerçeve içinde çözümler sunabileceği de bir başka gerçektir.

Aslında tartıştığımız bu sorunun cevabı, geçmişte defalarca verilmiştir. Yaklaşık Yüzyıl süren Emevi hanedanı, Hz. Ali taraftarlarının belkemiğini oluşturdukları bir muhalefet tarafından yıkıldı. Bu mücadelenin önderi olan Eba Müslimi Horasani, bugün de Aleviler tarafından geçmişteki “ulular” içinde sayılır. Ama Eba Müslim Bağdat’ı ele geçirince Peygamberin amcası Abbas’ın torunlarından Ebul Abbas Seffah’ı Halife yaptı. Feodal bir Hanedan’ın yerini bir başka Feodal Hanedan almış oldu.

İktidarı ele geçirenler Emevilere ait olan her şeyi yok ettiler, ele geçirdikleri Emevi Hanedan mensuplarını öldürdüler. Hatta Şam’da defnedilmiş bulunan Emevi Sultanlarının mezarlarını açarak onlarca yıl önce ölmüş olan Halifelerin kemiklerini “idam ettiler”, parçaladılar. Sonuç olarak Peygamberin sülalesinden Halifelerin Bağdat’ta kurduğu sistem, Şam’daki Emevi halifelerinin sisteminden farklı olmadı.

10. Yüzyıldan 12. yüzyıl kadar Mısır’dan Fas’a kadar Kuzey Afrika’da hükümran olan Fatımiler, 6. İmam Caferi Sadık’ın oğlu İsmail’in kurduğu İsmailiye tarikatının mensupları idi. Onlar da Ali’nin yolunu takip ettikleri iddiasıyla ortaya çıktılar. Ama hiç kimse Fatımilerin, Emevilerden veya Abbasilerden farklı bit program uyguladıklarını iddia edemez.
 Aynı tarikatın çok daha radikal bir versiyonu, Irak’taki Karmatilerdi. Karmatiliğin bin yıl öncesinde İran’da ortaya çıkan Mazdekilikten esinlenen ilkel eşitlikçi özlemleri de vardı. Ama Karmatilik bir müddet sonra Arabistan yarımdasının güneydoğusunda iktidar olup ve 150 yıl kadar süren kendi iktidar alanını yaratınca, sonuç olarak Ortaçağın verili koşulları içinde gerçekleşen bir iktidar olmaktan öteye gitmedi.

 Aynı durumu Hasan Sabah’ın kurucusu olduğu ve 200 yıl kadar yaşayan Alamut İsmaili-Nizari devleti için de söyleyebiliriz.

Yavuz – Şah İsmail mücadelesi
Şah İsmail-Yavuz mücadelesinde Şah İsmail, göçebe- köylü Türkmen topluluklarının temsilcisi olarak ortaya çıktı. Veya daha doğrusu Anadolu’nun göçebe ve köylü Türkmen kitlesi, feodal düzenin başında olan Yavuz Sultan Selim’e karşı mücadelelerinde Şah İsmail’i kendi temsilcileri olarak gördüler ve onun etrafında toplandılar. Anadolu’daki mücadeleyi Yavuz kazandı. Şah İsmail ise bugünkü İran ve Azerbaycan’ı kapsayan topraklarda Safevi devletini kurdu.

Safevi devletinin feodal bir devlet olarak Osmanlılardan esasta hiçbir farkı yoktu, olamazdı. 10 büyük Alevi ozanından biri olan ve şiirlerinde ezilen Türkmen köylüsünün özlem ve dileklerini dile getiren Şah İsmail, 16. yüzyıl koşullarında ancak feodal bir devlet kurabilirdi ve öyle oldu.

Yüzyılların mirası
Elbette bütün bu gerçekler, ezilen emekçi kitlelerin bütün bu yüzyıllar içinde verdikleri mücadelenin bir anlamı olmadığı anlamına gelmiyor. Feodal dönemde muhalefet hareketleri de, ezilen yoksul kitlelerin zulme karşı direnişleri de din bayrağı altında olacaktı. Veya başka bir ifadeyle ancak feodal çerçeve içinde olabilecekti. Bu mücadelelerin büyük çoğunluğu başarıya ulaşmadan ezildi. Başarıya ulaşanlar ise yukarda verdiğimiz örneklerde görüldüğü üzere feodal çerçeve içinde bir “çözüm” uygulamak durumunda kaldı. İşte bu “tarihselliktir”.

Bütün bu mücadeleler ezilenlerin, emekçilerin sonraki yüzyıllarda verdikleri mücadelenin esin kaynağı oldular. Emperyalist sömürgeciliğe ve Halife Sultan’a karşı Kurtuluş Savaşı vererek modern bir Cumhuriyetin kuruluşuna önderlik edenlerin Yunanistan ile yapılan mübadele anlaşmasına, 500 yıl önce idam edilmiş olan Şeyh Bedrettin’in kemiklerini Türkiye’ye taşıma maddesini eklemiş olmaları, onların hangi geleneğin temsilcisi olarak kendilerini gördüklerini ve nereden güç aldıklarını gösterir.

Aynı şekilde Hz. Ali  ve Hz. Hüseyin’den Şah İsmail’e; Karmatilerden Babek’e, Babailerden Celalilere kadar zamanlarının hakim feodallerine karşı mücadele eden herkes; bugün eşit, özgür, aydınlık bir dünya için mücadele edenlerin geçmişidir. Bu gerçeği bilmek, onları sahiplenmek ayrıdır, ama bütün bu tarihi kişilikleri ve hareketleri kendi tarihsel koşullarından kopararak, onlara; 21. yüzyıla ait bazı düşünceler ve hedefler atfetmek ayrıdır.

Hz. Ali’yi 7. yüzyıl dünyasından koparıp o haliyle 21. yüzyıl dünyasına taşıdığınız zaman yaptığınız iş “mezhepçilik” olur. Tarihsellikten koparsınız ve emperyalizme karşı bütün mazlumları birleştirecek bilimin yol göstericiliğini reddetmiş olursunuz.

9 Kasım 2018