Haziran’a saldırı ya da tutunduğu dalı kesmek!

Son zamanlarda AKP cenahından 2013 yılındaki “Gezi Hareketi”ne karşı bir saldırı kampanyası başlatıldı. Hareketin dış kaynaklı olduğu, dışarıdan finanse edildiğinden tutun da, Hareketin arkasında PKK ve FETÖ’nin olduğuna kadar her türlü desteksiz atış ortalığı kaplamış vaziyette.

Görülüyor ki AKP’nin en tepesinden “atış serbest” komutu verilmiş bulunuyor.

Nitekim Arjantin dönüşü gazetecilerle sohbetinde Cumhurbaşkanı Erdoğan; “Gezi’nin dış destekçisi Soros, iç destekçisi ise Kavala” diyerek, saldırının gerçek sahibi olduğunu gösterdi.

Haziran ayaklanması, PKK, FETÖ

Haziran ayaklanmasını Soros ve Kavala’nın eseriymiş gibi göstermek, Güneşi balçık ile sıvamaya kalkmaya benzer.

Haziran 2013’teki ayaklanma, Cumhuriyet tarihinin en büyük kitle hareketidir. Türkiye’nin dört bir yanında halk, AKP’nin 10 yıllık uygulamalarına karşı ayağa kalktı. Ergenekon tertibi ile birlikte Türk Ordusuna ve yurtsever devrimcilere yapılan saldırı ve ayrıca Laik Demokratik Cumhuriyet aleyhine atılan diğer adımlar, deyim yerindeyse bardağı taşırdı.

 Haziran Halk Ayaklanması, bir kendiliğinden kitle hareketidir. Hiç kimse toplumun çok çeşitli kesimlerinden milyonlarca insanı tam bir buçuk ay boyunca sokaklara çıkaramaz.

Mayıs’ın sonunda Taksim Gezi Parkındaki ağaçlar için çevreci eylemi başlatanları Haziran ayaklanmasının sorumlusu olarak görmek, gerçeklere gözleri kapatmaktan başka anlama gelmez. Haziran halk hareketini FETÖ ve PKK ile ilişkilendirmek de öyle…

Mayıs ayının son günlerinde bir grup çevrecinin Gezi alanında başlattığı eylemin ilk günlerinde ön planda görünen Sırrı Süreyya Önder ve benzeri kişilerin, sonraki günlerde ortadan kaybolmaları, Haziran ayaklanmasını HDP ile birlikte göstermeye çalışmanın boşuna olduğunu gösteriyor.

Ayrıca Selahattin Demirtaş’ın ayaklanmanın ilk on günü içinde yaptığı açıklama var. Gazete ve Tv arşivlerinde duruyor. Demirtaş sokağa çıkanların amacının AKP iktidarını yıkmak olduğunu, kendilerinin bu oyuna gelmeyeceklerini söylemişti.

HDP’nin, Hareketin içinde olmadığının en büyük kanıtlarından biri, Türkiye’nin her tarafında halk ayağa kalkmışken, Diyarbakır ve diğer Güneydoğu illerinde tam bir sükûnetin hakim olmasıydı.

İlk 20 günün sonrasında ayaklanma, Türkiye çapında yayıldıktan ve hemen her kesimden yurttaşı kucakladıktan sonra Abdullah Öcalan İmralı’dan talimat yolladı. “Kenarda durmayın, seyretmeyin. Siz de hareketin içine girin.”

Amaç belli: PKK, AKP ile birlikte engelleyemediği halk hareketini içerden sabote etmek için harekete geçmişti.

FETÖ için fazla bir söz söylemeye gerek yok. Haziran ayaklanmasının olduğu günlerde FETÖ, iktidar koalisyonunun en güçlü ortağı durumundaydı. Bütün gücüyle halk hareketini bastırmak için çalıştı.

 Haziran şehitlerinin katilinin FETÖ olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü Fethullahçılar o günlerde polis teşkilatına hakim durumdaydılar.

En meşru, en birleştirici eylem

Haziran ayaklanması tarihimizin emn meşru, en haklı ve kitle çizgisi açısından en doğru eylemlerinden biri oldu.

Bir buçuk ay boyunca milyonlar Türkiye’nin her tarafında yürüdü ama en ufak bir şiddet eylemi, cam çerçeve indirme ve kişilere yönelik şiddet eylemi olmadı.

Eylemciler her tarafta, hangi görüşten olursa olsun bütün yurttaşları kazanmaya önem verdiler. Sokağa çıkan yurttaşlarımız arasında Vatan Partililer, CHP’liler, MHP’liler; hatta AKP ve  HDP’ye oy veren yurttaşlar da dahil olmak üzere hemen herkes vardı.

Haziran hareketinin sloganları ve simgeleri bütün milleti birleştiren, ama PKK’yı, FETÖ’yü ve emperyalist işbirlikçisi neoliberal takımı ise dışlayan özellikteydi. Halk bir buçuk ay boyunca Atatürk ve Türk Bayrağı ile yürüdü. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganını haykırdı.

Böyle bir iklim, anti emperyalisttir, her türlü etnik ve dinsel gericiliğe karşı en etkili panzehirdir ve bütün milleti birleştirir.

Kısacası Haziran ayaklanması, milletimizi birleştiren en önemli hareketlerden biri olarak tarihimizdeki yerini almış bulunuyor.

Haziran’ın geçmişi

Haziran ayaklanması birden bire ortaya çıkmadı. Hatırlanacağı üzere 2007 yılındaki Cumhuriyet mitinglerinin ardından Ergenekon tertibi sahneye kondu.

Türk Ordusu’na ve yurtsever devrimcilere ve aydınlara karşı sahnelenen bu tertibe karşı 2007 yılından başlayarak Vatan Partisi önderliğinde verilen bir mücadele vardı. Başlangıçta sadece Vatan Partisi üyelerinin ve dostlarının yürüttüğü mücadeleye, adım adım toplumun hemen her kesiminden yurttaşlar katılmaya başladı.

2012’nin 19 Mayısında TGB İstanbul’da 240 bin genci yürüttü. Aynı yılın 29 Ekim’inde ve 10 Kasım’ında Ankara’da bir milyon yurttaşımız Vatan Partisi’nin çağrısına uyarak alanlara çıktı.

2012 Aralık ve 2013 Nisan aylarında Silivri’de yapılan Ergenekon duruşmalarına, iki kez Türkiye’nin dört bir yanından 100 bini aşkın yurttaşımız katıldı.

İşte bütün bunlar Haziran ayaklanmasını adım adım hazırlayan gelişmelerdi. Bütün bu süreci Soros’la, Kavala’yla vb ilişkilendirmek, insan aklıyla alay etmek demektir.

Saldırının nedeni

Peki, PKK ve FETÖ’nün karşı oldukları net olmasına rağmen, AKP’nin Haziran hareketine karşı sürdürdüğü bu kinin açıklaması nedir?

Bu sorunun cevabı bu Parti’nin izlediği politikadadır. AKP bugün bir yandan FETÖ ve PKK ile mücadele ederken öte yandan bütün milleti birleştirmeye yönelik bir politika izlemekten ısrarla kaçınıyor. AKP’nin politikası hala milletin yarısını diğer yarısının karşısına koymaktır.

Cumhuriyet düşmanlığında ısrar, andımızın kaldırılmasına karşı Danıştay’ın verdiği karara gösterdiği tepki, Ortaçağ’ı diriltme faaliyetine devam etmesi, kriz içinde debelenen ülkenin kaynaklarını hala Ortaçağ’ı diriltme yatırımlarına harcamakta ısrar eden çizgi, milletin önemli bir kısmının gözünde AKP’yi güvenilmez kılıyor.

AKP de bu gerçeğin farkında…

İçerde ve dışarıda çok büyük sorunlarla yüzyüze olan ülkemizde milletin bu duruma sürgit sessiz kalması düşünülemez. İşte AKP’nin korkusu bundan kaynaklanıyor.

AKP Haziran ayaklanmasında, kendi iktidarının sonunu gördü. Benzer bir halk muhalefeti ile karşılaşmak bu Parti’nin kâbusudur.

Yandaş bir gazetecinin “Gezi’ye katılanların başı kesilmelidir” demesi, Devlet Bahçeli’nin ise “Sarı yelek giymeyi düşünen varsa çıplak yatmayı göze almalıdır” tehdidini savurması, iktidar cenahının yaşadığı büyük korkuyu gösteriyor.

AKP’nin Haziran Hareketi’ne borcu

Öte yandan belirtilmesi gereken ve sayın Erdoğan başta olmak üzere bütün AKP’lilerin unutmaması gereken çok önemli bir gerçek daha var:

Haziran ayaklanması o güne kadar Türkiye’yi elele yöneten iktidar koalisyonunu (AKP-FETÖ-PKK) parçalanmasında önemli bir rol oynadı.

ABD, Haziran ayaklanmasından sonra FETÖ’yü AKP’nin üzerine sürerek yeni bir iktidar arayışına girdi. Amaç, o güne kadar işbirliği yaptığı AKP’ye karşı ayağa kalkmış olan Türk Milletini “yeni bir iktidar” ile oyalamaktı.

17-25 Aralık 2013 operasyonları, ABD’nin bu kararının sonucudur. ABD, ardından kontrol ettiği diğer gücü, PKK’yı harekete geçirdi.

AKP, ABD’nin bu hamlesine; dışarıda Rusya, İran, Çin vb ülkelerle ilişkilerini güçlendirerek, içerde ise yurtseverlere karşı sürdüğü savaştan vazgeçip FETÖ ve PKK’nın üzerine giderek cevap verdi.

İşte bu önemli çizgi değişikliği, AKP açısından iktidarını sürdürebilme koşullarını yaratma anlamına geldi.

Dolayısıyla AKP, Haziran hareketine saldırarak aslında tutunduğu dalı kesmektedir.