Aydınlıkçıların yarım yüzyıllık tarihi, birçok açıdan ele alınıp incelenebilir. Önemli dönüm noktalarında veya önemli gelişmelerde Aydınlıkçıların hep doğru tavır aldığı gerçeğini, son günlerde yaşadığımız tartışmalar dolaysıyla özellikle hatırlamamız gerekiyor.
1968 sonrasında Sovyetler Birliği’nin sosyalist bir ülke olmaktan çıktığını ilk defa Aydınlıkçılar söylediler. Malum saldırıları yalnız başlarına göğüslediler.
1970 – 71’lerde Türkiye soluna hâkim olan maceracılığa da Aydınlıkçılar tek başlarına karşı koydular. Banka soygunu, çocuk kaçırma vb gibi eylemleri devrimcilik adına savunanlar, Aydınlıkçıları “pasifist”, “teslimiyetçi” olmakla suçladılar.
1977, 1 Mayıs’ına giden günlerde bütün Türkiye’yi, büyük bir provokasyonun hazırlanmakta olduğu konusunda uyaran Aydınlıkçılardı. Hiçbir sol grup Aydınlıkçıların uyarısını dinlemedi, sonuç Kontrgerilla’nın 34 yurttaşımızı katletmesi oldu.
1980 öncesinde sol gruplar hâkim oldukları üniversitelere ülkücü öğrencileri, ülkücüler hâkim oldukları üniversitelere solcu öğrencileri almıyorlardı. Bu anlayışın sonucunda çıkan çatışmalarda binlerce genç öldürüldü. Aydınlıkçılar ise “Öğrenci kimliği olan herkes okula gidebilmelidir” politikasını savundular.
Aydınlıkçılar bu tutumlarından dolayı hem MHP’lilerin, hem de kendisine “solcu” diyen grupların saldırısına uğradılar.
1980 darbesi öncesinde yaklaşan darbe tehlikesine dikkat çeken ve bunu önlemek için “Milli Birlik Hükümeti” çözümünü öneren Aydınlıkçılardı. Gene yalnızdılar ve bu politikayı savundukları için “sınıf işbirlikçisi” olmakla suçlandılar.
Aydınlıkçılar, 1980’li yıllarda ise bütün solu etkileyen “sivil toplumcu” cereyana karşı tek başlarına mücadele ettiler.
1990’LI YILLAR
1991 öncesinde, ABD’nin Irak işgali öncesinde silahlı eylemlere daha yeni başlamış ve yolun başında olan PKK’yı, emperyalizmle işbirliği yapmaması konusunda uyaran ve sorunlarımızı Türkiye’nin içinde, kendi aramızda çözmemiz gerektiğini söyleyen de sadece Aydınlıkçılar oldu. Doğu Perinçek’in bu yöndeki çabaları sonraki yıllarda, ABD ile aleni işbirliğine giden ve bu emperyalistin “kara gücü” olan PKK ile açıktan iş tutan her renkten siyasi akımın saldırı gerekçesi oldu.
ABD, 1991 yılında Irak’ı işgal etti. PKK, işgalci ile işbirliğine yöneldi. Bu işbirliği 2. Körfez Savaşı’ndan sonra daha da ileri boyutlara taşındı. Bu gelişmeye en başından beri net olarak karşı çıkan sadece Vatan Partisi oldu.
Bu süreç içinde CHP (SHP) önce 1991 yılında PKK ile seçim ittifakı yaptı. 2015 Haziran seçimlerinde ise PKK’nın barajı aşmasına yardım etti. ABD’nin PKK’ya ağır silahlar vermesine ses çıkarmadı. Son olarak PKK ile birlikte “Adalet Yürüyüşü” yapıyor.
AKP ise arkada kalan yıllarda “Kürt açılımı” adı altında PKK ile fiilen koalisyon ortağı oldu. 2013 Diyarbakır Nevruz bayramı kutlamalarının iki konuşmacısı Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Öcalan’dı.
Hal böyleyken CHP bugün, 1990 yılına ait fotoğrafları göstererek cevap veriyor. CHP’nin Denizli İl Başkanı utanmadan Doğu Perinçek’in 1990 yılına ait malum Bekaa fotoğrafını sallayarak basın toplantısı yapıyor.
AKP, Iğdır seçimlerinin son günlerinde, gene o malum fotoğrafları kullanarak Vatan Partisi’ne karşı psikolojik savaş yürütüyor.
ERGENEKON TERTİBİ
Hırant Dink cinayetinin ardından, bu cinayetin Fethullahçı Çete’nin işi olduğunu kanıtlarıyla kamuoyuna açıklayan Doğu Perinçek oldu. “Hırant’ın arkadaşları” adı altında, malum merkez tarafından bir gecede hazırlanıp ellerine tutuşturulan pankart ve dövizleri taşıyanlar ise Türk Ordusu’nu suçlamada birbirleriyle yarıştılar.
Aradan 10 yıl geçtikten sonra Fethullahçı polis şefleri, bugün suikastın gerçek failleri olarak yargılanıyorlar.
BİR KEZ DAHA TARİHİ UYARI
Referandum Türkiye’nin önüne getirildiği zaman bunun Türkiye’ye kurulmuş bir tuzak olduğunu söyleyen de Aydınlıkçılar oldu.
16 Nisan’da referandum oldu. Arkasından kurulan tuzağın bir parçası olarak düşünülen adımlar birer birer uygulamaya kondu.
ABD, PKK’ya ağır silah vermeye başladı. ABD askerleri ve PKK ortaklaşa Rakka operasyonunu yürütüyorlar. Eşzamanlı olarak Afrin’den Türkiye’ye taciz ateşleri başladı.
Barzani 25 Eylül’de bağımsızlık referandumuna gideceğini açıkladı.
Türkiye, Afrin’e müdahale hazırlıklarına başladı.
İşte tam bu koşullarda CHP, içerde yüzde 49’u “sağlamlaştırmak”tan, HDP (PKK) ile birlikteliği pekiştirmekten bahsetmeye başladı. PKK ve FETÖ mağdurlarına “Adalet” diye yollara düştü.
Vatan Partisi, işte bu koşullarda CHP’ye tarihi bir uyarı yaptı: “PKK ve FETÖ mağdurlarına adalet istemek demek, Türkiye’nin bugün ABD emperyalizmi ve onun cepheye sürdüğü terör örgütlerine karşı yürüttüğü “Vatan Savaşı”nın karşısında yer almak demektir.”
“PKK ve FETÖ ile birlikte istenen adalet, Türkiye’nin ezici çoğunluğunu karşıya almak demektir.
“Ayrıca PKK ve FETÖ ile kolkola AKP’nin yanlışlarına, hukuk dışı davranışlarına karşı mücadele de edilemez.
“PKK ve FETÖ ile birlikte aynı fotoğraf karesine girmek tam tersine AKP’yi güçlendirir.”
Vatan Partisi bu duruşuyla “Sol Mahallede” bir kez daha yalnız kalmış gibi görünüyor.
Gerçi olaya Türkiye’nin bütünü açısından bakıldığında Vatan Partisi yalnız değil. Türk Milletinin en az yüzde 80’i Vatan Partisi’nin bu tavrını benimsiyor.
Ümit Kocasakal, Metin Feyzioğlu, Onur Öymen gibi CHP kitlesi içinde ağırlığı olan isimlerin, Vatan Partisi’nin tavrından esasta farklı bir duruşları yok.
Vatan Partisi’nin tavrını anlamayan “sol mahallenin” geri kalanlarının, gerçeği görmesi için bu sefer çok fazla beklemek gerekmeyecek.
Vatan Partisi, Türkiye’nin esas gündemi ile ilgili bir kampanya yürütüyor: “İncirlik’e El Konsun, Habur Kapatılsın!”
Türkiye’nin kaderi İncirlik’te, Habur’da, Afrin’de, Tel Abyad’da, Irak’ta ve Katar’da yaşanacak gelişmeler bağlı.
Adı geçen yerlerde yaşanacak her gelişme, Aydınlıkçıların bir kez daha tarihi bir uyarıda bulunduğunu ortaya koyacak, “mahallenin uyuyanlarını” uyandıracaktır.
8 Temmuz 2017