AKP, 28 Ekim 2022 tarihinde Anakara Spor Salonu’nda “Türkiye Yüzyılı Vizyon Belgesi”ni açıkladı. Yayınlanan belgede, 21. yüzyılın nasıl “Türkiye yüzyılı” yapılacağı 16 başlık altında sıralanmış. Metni okuyorsunuz, sistem partilerinden her seçim öncesi dinlemeye alışık olduğumuz pembe vaatlerden başka bir şey yok. Nasıl yapılacağına dair en ufak bir şey söylenmeden, hangi kaynaklarla gerçekleştirileceği açıklanmadan, hemen hemen her konuda pembe tablolar çiziliyor, bir “Cennet” vadediliyor Türkiye’ye…
Bütün bu hedeflere Cumhurbaşkanlığı sistemi sayesinde ulaşılacakmış! Türkiye’nin, 20 yıllık iktidarlarının sonunda; “üretimde, ihracatta, verimlilikte bugün daha iyi bir duruma gelmiş” olması da bunun kanıtıymış. AKP, meğerse Türkiye yüzyılının temelini atmışmış ve “innovatif dönüşümlerimiz ve küresel kabul gören gücümüz” bunun kanıtıymış. Covid pandemisi dünyayı vurmuş ama Türkiye için bir fırsat olmuş! Ve gene bu dönemde AKP, “Cumhuriyet tarihinin de en büyük demokratikleşme atılımını gerçekleştirmiş!”
“Türkiye Yüzyılı” projesinin nasıl gerçekleştirileceği konusunda yazılanlar bunlar.
MAJESTELERİNİN MUHALEFETİ
AKP, Türkiye Yüzyılı Vizyon Belgesi’ni açıklar da CHP ondan geri kalır mı? Kemal Kılıçdaroğlu, 3 Aralık 2022 günü İstanbul’da Lütfü Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda kurmaylarıyla sahne aldı. O da “İkinci Yüzyıla Çağrı” belgesini açıkladı. İkinci yüzyılın projelerini “beş kolon”da toplamış Kılıçdaroğlu. “Endüstriyel dönüşümü gerçekleştirme”, “İşgücü dönüşümü”, “Enerji”, “Gıda bolluğu ve bereketi” ve “İstihdam artışı” kolonları.
CHP bütün bunları nasıl yapacakmış? Kemal bey Amerika ve İngiltere’ye yaptığı gezilerde toplam olarak 5 trilyon 461 milyar dolarlık fon yöneten kişilerle görüşmüş ve iktidara geldiklerinin ilk üç yılında toplam 325 milyar dolarlık bir kaynak temin edeceklerinin sözünü almış!
Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik, toplumsal ve siyasal krizini yaşamakta olduğumuz bugünlerde sistemin iktidarının ve muhalefetinin, 2023 yılında yapılacak olan seçimler öncesinde söyledikleri bunlardır.
AKP’NİN KARNESİ
AKP’nin 20 yıllık iktidarı döneminde yaptıklarını, 21. Yüzyılı “Türkiye yüzyılı” yapacağının kanıtı olarak göstermesi, trajikomik bir durumu gösterir. AKP’nin, 20 yıllık iktidarının sonunda;
– GSMH büyüklüğü açısından Türkiye, 17. sıradan 23. sıraya indi.
– 2013 yılından bu yana kişi başına milli gelir, sekiz yıl boyunca sürekli olarak düştü. Kişi başına düşen milli gelir sıralamasında bundan 30 yıl önce 49. sırada olan Türkiye, 2022 yılında 81. sıraya düştü.
– Cumhuriyetin türlü yokluklar içinde yarattığı kamu varlıklarının yüzde 89’unu AKP, iktidarı döneminde sattı.
– Türkiye, Şubat 2022’de dolar cinsinden yüzde 8 ile borçlanırken, sadece dokuz ay sonra Kasım 2022’de ancak yüzde 10 ile borçlanabildi. Dünyada bu açıdan ikinci sırada.
– İktidara geldiklerinde 130 milyar dolar dış borç, 20 yılın sonunda 450 milyar dolara çıktı.
– 20 yıllık iktidar döneminde toplam olarak ülkeye gelmiş olan 172.9 milyar dolar tutarındaki sıcak paranın, paradan para kazanma yoluyla 85 milyar dolar kazanç elde etmesini sağladı.
– 2013 yılında 436 dolar olan asgari ücreti Kasım 2022 itibariyle 297 dolara düşürdü.
Bütün bu veriler, ekonomik bakımdan AKP iktidarı döneminde nereden nereye geldiğimiz hakkında bir fikir veriyor. Ve bütün bunlar, eğer iktidarda kalmaya devam ederse AKP’nin Türkiye’yi nereye doğru götüreceğini de gösteriyor.
31 Ekim günü A Para tarafından düzenlenen “2. Finansın Geleceği” zirvesinde konuşan İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran, AKP yönetimi altında Türkiye’nin geldiği yerin, kendi bulundukları yerden bakıldığında şu durumda olduğunu söylüyor: “Sektör olarak tüm kredileri “Yeni Ekonomi Modeli”ni destekleyecek alanlara yönlendirdik. Ancak yine de regülasyonlar nedeniyle modelin desteklediği sektörleri bile desteklemeyecek noktaya geldik.” (31.10.2022, gazeteler)
İşte, AKP’nin; “Türkiye Yüzyılı”na temel olacak başarılarından (!) bazıları bunlardır.
“ZÜBÜK”LERİN POLİTİKASI
Elbette, 20 yıllık AKP iktidarının Türkiye’ye çıkardığı fatura sadece ekonomiyle sınırlı değildir.
AKP’nin, iktidara geldiği ilk günden itibaren iktidarda kalmanın yolu olarak toplumun yarısını diğer yarısına düşman etmekte görmesi, her adımını buna göre atması, sonuç olarak toplumumuzu barış ve birlik içinde tutan bağları yok etmiş durumdadır.
Türkiye, Avrupa’da nüfusuna göre en fazla tutuklu ve hükümlünün olduğu ülke durumundadır. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türkiye’nin nüfusu 65 milyon, cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 59 bin kişi idi. Bugün nüfus 84 milyon, cezaevleri nüfusu 300 bin kişi. Nüfus yaklaşık olarak dörtte bir oranında artmış, cezaevleri nüfusu ise yedi kat.
AKP iktidarının Türkiye’nin başına sardığı bir başka önemli sorun, sığınmacılar ordusudur. Dünyanın hiçbir ülkesi 10 yıl gibi kısa bir süre içinde nüfusunun yüzde 10’u kadar sığınmacıyı kabul etmemiştir. Üstelik gelen bu sığınmacılar içinde ABD emperyalizminin bölge planlarına hizmet etmiş, savaş tecrübesi olan ve ideolojik olarak laik-demokratik cumhuriyet düşmanı, önemli sayılara varan ve onları kontrol eden merkez karar verdiği anda Türkiye’ye karşı kullanılacak bir kitle de vardır.
Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Atlantik kampına dahil olmasıyla birlikte İslamiyet’te ve tarihimizin hiçbir döneminde olmayan bir ruhban sınıfı adım adım yaratıldı. AKP döneminde ise bu sınıf sayıca devasa boyutlara ulaştı. Varlığını ve geleceğini AKP iktidarına borçlu olan bu sınıf, AKP iktidarının gönüllü militanı durumundadır. Ruhban sınıfı, toplumsal barışımızı ve milli birliğimizi tehdit eden önemli bir faktördür.
Dış politikada büyük güçleri birbirine karşı kullanabileceğini sanan Abdülhamitçi kafa ise Türkiye’nin dayanışma içinde olması gereken dostlarına güven vermemekte ve bu da Doğu Akdeniz’de Mavi Vatanımızı savunmada Türkiye’yi zora sokmaktadır.
AKP’nin 20 yıllık iktidar pratiğinin ardından bu gerçekler ortadayken, bütün bunları 21. yüzyılın “Türkiye yüzyılı” olacağının kanıtı olarak söyleyenleri ciddiye almak mümkün değil. Kemal Sunal’ın meşhur filmlerinden “Zübük”te; yalan, palavra ve göz boyama yöntemleriyle nasıl politika yapıldığı anlatılır. İktidarı ve muhalefeti ile bütün sistem Partilerinin “zübük”leştiği gerçeği ile yüz yüzeyiz.