Macaristan seçimleri neyi gösterdi?

Artık hemen herkesin üzerinde fikir birliğine vardığı bir gerçek var: Rusya’nın Ukrayna’da ABD ve NATO’nun önünü kesmesi, dünyamızın yeni bir döneme adım attığının tartışılmaz kanıtı oldu.

ABD çağı bitiyor. Dolar saltanatı sona eriyor. Bugüne kadar dünyanın çeşitli ülkelerinde, birilerinin, ABD desteği ile ve ABD planları içinde yer alarak iktidar olma hayalleri de artık sona eriyor.

Macaristan seçimleri işte bu gerçeği bir kez daha gösterdi.

Macaristan AB ve NATO üyesi… Ama Viktor Orban, ABD öncülüğünde Batılı ülkelerin almış olduğu Rusya’ya yaptırım kararlarına katılmadı. Rusya’dan petrol ve doğal gaz almaya devam edeceğini açıkladı. ABD’nin ve AB ülkelerinin bu yöndeki baskılarına karşı direndi.

Tam tersine karşısında 6 partiden oluşan muhalefet bloğu ise (Macaristan İçin Birlik), Rusya’ya karşı ABD ve AB’nin izlediği politikanın kabul edilmesi gerektiğini savundu.

Kısacası Macaristan seçimlerinde ABD-AB bloğu ile karşısında Rusya ile iyi ilişkileri savunan iktidar karşı karşıya geldi.

Sonuç, Viktor Orban’ın yüzde 53 ile ezici bir seçim zaferi elde etmesi oldu.

Bu bakımdan Macaristan seçimleri, bugün yeni bir dünyada yaşadığımızın en son kanıtı oldu. Çökmekte olan Atlantik uygarlığı artık kendi içindeki ülkelere bile hakim değildir.

Önümüzdeki süreçte Avrupa’da çok sayıda başka ülkenin ABD dayatmalarına tavır alacağını ve Atlantik bloğunun dağılmasına giden olguların çoğalacağını söyleyebiliriz.

Macaristan ve Türkiye

Peki, Macaristan seçimlerinden Türkiye için nasıl bir sonuç çıkarabiliriz?

Ukrayna olayında AKP iktidarı da tıpkı Viktor Urban gibi Batı’nın yaptırım çağrılarına katılmadı. Cumhur İttifakı’nın karşısındaki Millet İttifakı ise, Rusya’ya karşı ABD ve AB’nin yanında daha “şahin” bir politika izlenmesi gerektiğini savundu.

Buradan hareketle tıpkı Macaristan’da olduğu gibi Cumhur İttifakı’nın bir seçim zaferi kazanacağını söyleyebilir miyiz?

Böyle bir çıkarsama, Türkiye’nin gerçeklerine göz yummak olur.

Macaristan, Türkiye gibi bir ekonomik kriz yaşamıyor. Türkiye, AKP iktidarının 20 yıldır izlediği ve son olarak “Nass böyle emrediyor” diyerek 1400 yıl öncesinin anlayışıyla 21. Yüzyıl Türkiye ekonomisini yönetmek gibi bir garabet içinde olduğu için, Cumhuriyet tarihinin en ağır krizinin içinde.

Üstelik millet bu “en ağır krizin” faturasını ödüyorken, geleceğe dair bir ümit ışığını da kimse görmüyor. Ülkeye hakim olan büyük bir belirsizliktir.

Osmanlı’nın son dönemi için “iğneden ipliğe her şeyi ithal eden ülke” tanımı yapılırdı. Bugünün Türkiye’si için ise “buğdaydan, mercimeğe, samana kadar her şeyi ithal eden ülke” tanımı yanlış değil.

İkinci olarak Macaristan’ın sırtında, iktidarın yanlış politikalarının sonucu olarak ortaya çıkmış 8 milyonluk bir mülteci yükü bulunmamaktadır. AKP’nin şimdi 2023 seçim hesaplarına bağlı olarak büyük bir hızla vatandaşlık verdiği bu kitle, potansiyel bir iç tehdit kaynağıdır ve bu tehdit her geçen gün büyümektedir.

Üçüncü olarak, Cumhuriyet Devrimi’nin laiklik ilkesinin tamamen tasfiye edilmesinin sonucu olarak, halkın inanç farklılıkları temelinde bölünmesinin yarattığı tehlike ve bunun sonucu oluşan korku ve tedirginlik iklimidir.

Dördüncü olarak, başlangıçta ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçası olarak uygulanan Suriye politikasının sonuçları ortaya çıkmışken, mezhepçi saplantıların sonucu olarak hala sürdürülen Esat düşmanlığı, Şam ile normal diplomatik ilişkilerin kurulmaması, hem ekonomik hem de güvenlik anlamında Türkiye’nin ödemekte olduğu faturayı kabartmaktadır.

Beşinci olarak, AKP yanlış Suriye politikasının sonucu olarak Bölücü Terör Örgütü; ABD’nin koruması altında Fırat’ın doğusunda bir devletçik kurmaktadır. Kurulmak istenen bu “İkinci İsrail” devletinin asıl hedefinin Türkiye olduğunu söylemeye gerek yok. Kısacası AKP dış politikadaki yanlışlarıyla Türkiye’nin geleceğine ipotek koymaktadır.

Altıncı olarak, İktidarın büyük güçleri birbirine karşı kullanabileceğini zanneden yaklaşımıyla; Kırım, KKTC, Doğu Akdeniz, Suriye, Libya konularında gördüğümüz gibi tutarlı olmayan, birbirine karşı olan politikalarıyla Türkiye, ulusal çıkarlarını savunamaz. Bu konudaki tutarsız politikalarının zararlı sonuçlarını bugünden görmekteyiz.

Yedinci olarak belirtmemiz gereken, AKP iktidarının özelleştirme politikalarının sonucu olarak Türkiye’nin eğitim ve sağlık sistemlerinin çökertilmiş olduğudur. Cumhuriyetin parasız eğitim ve parasız sağlığının yerini paralı eğitim, paralı sağlık almıştır.

Sekizinci olarak, Cumhuriyet tarihinde görülmedik ölçüde kamu kaynaklarının yandaşlara aktarıldığı gerçekliğidir. Türkiye’nin son 20 yılında ortaya çıkan yeni zenginler, Cumhuriyetin 100 yılında ortaya çıkabilmiş nice sermaye sahibini sollamıştır. Üstelik bu yeni zenginlerin ikide bir vergi affına mazhar olmaları milletin kabul edebileceği durum değildir.

Bu liste daha da uzatılabilir!…

İşte bütün bunlardan dolayı Türkiye Macaristan değildir. Onun için Macaristan’da seçimlerde ortaya çıkan sonuç, aynı şekilde “AKP iktidarı da Rusya’ya yaptırımlara katılmadı” diye Türkiye’de de gerçekleşmez.

AKP iktidarı, ekonomi politikasından dış ilişkilerine, toplumsal birliğimizi berhava eden anti laik uygulamalarından, iktidarını sürdürebilmek için mültecilere hızla vatandaşlık vermeye kadar her politikasıyla, Türkiye’nin geleceği için bir tehdit haline gelmiş durumdadır.

Geçmiş dönemlerde AKP’ye destek olmuş ciddi bir yurttaş kitlesinin de içinde olduğu halkımızın çoğunluğu artık AKP iktidarını istemiyor.

2023 Haziran ayında yapılacak seçim sonuçlarıyla bu gerçeği herkes görecektir.