“Nas”lara göre devleti yönetmek mümkün mü?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 17 Kasım tarihli Partisinin grup toplantısında faiz konusu ile ilgili olarak aynen şöyle konuştu:

“Bu konuda Nas ortada. Nas ortada olduğu sürece sana bana ne oluyor?”

İslam Ansiklopedisi’nde Nas konusunda şunlar söyleniyor: “Allah’ın ve Peygamber’in sözü anlamında Nas. İslam ilimlerinde Nas denilince genellikle Kuran ve Sünnet’in lafızları kastedilir.”

Veya şöyle de söyleyebiliriz: Kuran ayetlerinde ve hadislerde; 7. yüzyıl dünyasında, ekonomik, toplumsal ve siyasal sistemin nasıl olması gerektiği anlatılmıştır. Ve bütün bunlar “Nas” olarak adlandırılır.

Buradan hareketle Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasındaki ifadenin içerdiği iki önemli boyut üzerinde durabiliriz.

Anayasa’yı ihlal suçu

Birinci olarak Cumhurbaşkanı, Anayasa’nın “Din ve Vicdan Hürriyeti” başlıklı 24. Maddesini açıkça ihlal etmiştir.

“MADDE 24.– Herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.

……

Kimse, ibadete, dinî âyin ve törenlere katılmaya, dinî inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dinî inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.

……

Kimse, Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma veya siyasî veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.”

Tayyip Erdoğan ise Meclis konuşmasıyla açık bir şekilde “Devletin sosyal, ekonomik, siyasî veya hukukî temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma” fiilinde bulunmuştur.

21. yüzyıl Türkiye’sinde ekonomiyi 7. Yüzyıl anlayışıyla yönetmeye kalkmak ve üstelik bunu halkın dini duygularını istismar ederek yapmak açık bir Anayasa’yı ihlal suçudur.

Eğer bu fiili işleyen kişi, devletin en yetkili makamda bulunuyorsa, kullanılan ifade, sadece bir söz olmanın ötesinde anlam ve ciddiyet kazanır. “Anayasa’yı ihlal” bu durumda bir “girişim” olmanın ötesine geçmiş olur.

7. yüzyıl dünyası ve bugün

“Nas söz konusu olunca sana bana ne oluyor” ifadesinin diğer boyutu üzerinde duralım: 7. yüzyılın dünyasında geçerli olan ve uygulanmış olan hükümlerle 21. yüzyılın dünyasında bir devlet yönetilebilir mi?

Örneğin Recep Tayyip Erdoğan; aşağıda bazılarını saydığımız ve “nas”  olarak kabul edilen hükümlerden hangisinin bugün uygulanması gerektiğini söyleyebilir veya uygulamaya kalkabilir?

“Kadın, mirastan erkeğin yarısı kadar pay alır.”

“Kadınlarınızı güzellikleri bozmayacak şekilde dövebilirsiniz?”

“İki kadının şahitliği bir erkeğin şahitliğine eşittir.”

“Hırsızlık yapanın elini kesin!”

“Kişiye karşı işlenen suçlarda kısas haktır.” (Öldüren öldürülür, göz çıkaranın gözü çıkarılır vb. gibi)

“Ganimet meşrudur.”

“Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün!” ( Bu “Nas”ın, bilindiği üzere tarihte ve günümüzde, “sizin gibi inanmayanı öldürün” şeklinde uygulandığının çokça örneği vardır. 16. ve 17. yüzyılda Alevi Türkmenlere Ebusuud fetvalarıyla uygulanan katliamlar ve günümüzde IŞİD’ın cinayetleri bu “nas”a dayandırıldı.)

Bu listeyi, akla gelebilecek her konudaki ayet ve hadislerle uzatabiliriz. Ve bazı ahlak kuralları dışında (yalan söylememek, kötülükten uzak durmak, hırsızlık yapmamak, iyilik yapmak vb.)  bunların hiçbiri 21. yüzyılın gerçeklerine uymaz.

En katı şekilde 7. yüzyıl hükümlerine bağlı olduklarını söyleyen rejimler bile (Suudiler vb.) zaman içinde bunların hiçbirinin uygulanamaz olduğunu görmekte ve günün gereklerine ayak uydurmak zorunda kalmaktadırlar.

Bu durumda Recep Tayyip Erdoğan’ın grup konuşmasının; gene Anayasa’nın 24. Maddesinde ifade edilen, “halkın dini inançlarını istismar etmek” olduğunu söyleyebiliriz.

Kısacası Tayyip Erdoğan bir kez daha Anayasayı ihlal suçu işlemiştir.

Ama Tayyip Erdoğan’ın bu Anayasa’yı da toptan kaldırmak ve yerine bütün bu söylemlerin meşru olduğu yeni bir Anayasa getirmek niyetinde olduğunu biliyoruz. “Yeni Anayasa” çalışmalarının esas amacının bu olduğunu söyleyebiliriz.

Ama 7. yüzyıl anlayışıyla ülkeyi yönetebileceklerini sananlar basit bir gerçeği unutuyorlar.

Dünyamız 300 yıldır demokratik devrimler çağını yaşıyor. Son yüzyıl ise emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşları ve ulusal devletlerin bağımsızlık mücadeleleri ve sosyalist devrimler çağı oldu.

Ve İnsanlık bugün, bahsettiğimiz devrimler doğrultusunda yeni bir devrimci atılımın içinde bulunuyor.

Bu koşullarda binyıllar öncesinin anlayışlarıyla toplum ve devlet düzeni peşinde koşmak, bir hayalin peşinde koşmaktan başka anlama gelmez.

Daha da gerçekçi olarak ifade edecek olursak bu fiillerde bulunanların gerçekte, kişisel çıkarları uğruna “halkın dini duygularını istismar etmenin” ötesinde bir amacı yoktur.