Emperyalizme nasıl direnilir?

Geldiğimiz aşamada kritik soru şudur: Mafya ve tarikatlarla iç içe geçmiş kişi ve kurumlarla ve “kanun devleti”nin hiçe sayıldığı koşullarda, emperyalist saldırı ve tehditlere karşı konulabilir mi?

Yoksa söz konusu durumlar, ülkeyi, gerçekte emperyalist tehditler karşısında daha savunmasız mı bırakıyor?

Milleti ikna etmeyen, kazanmayan, birleştiremeyen ve harekete geçirmeyen bir iktidarın, emperyalist saldırıya karşı koyması veya bu mücadelede başarılı olması mümkün değildir.

İçinde bulunduğumuz durum

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 24 Mayıs akşamı, Habertürk televizyonunda Kübra Par’ın sunduğu “Açık ve Net” programında dört gazetecinin karşısına çıktı. Sedat Peker’in videolarıyla birlikte gündeme gelen ve bütün Türkiye’nin merakla takip ettiği soruları gazeteciler soracaktı, Sayın Bakan ise cevaplayacaktı. Program başladı, Soylu konuşmaya başladı. İlk soru için gazetecilere söz verildiğinde tam 43 dakika geçmişti.

Toplam olarak üç saat süren programda gazetecilerin kullandığı süre üç dakikayı bulmadı.

Haber2021 Tv, ertesi gün Ankara sokaklarında yurttaşlara program hakkında ne düşündüklerini sordu. Cevap veren yurttaşların tamamı (16’da iki kişi hariç) gazetecileri, sormaları gereken soruları sormadıkları için eleştirdi, Süleyman Soylu’nun cevaplarını ise inandırıcı bulmadıklarını belirtti.

Geldiğimiz aşamada durum özetle budur. Millet, ortaya dökülen kirli ilişkilerden rahatsızdır. Bu kirli ilişkilerden birinci derecede sorumlu gördüğü iktidar sahiplerinin “Vatan savunması” gibi son derece hayati bir konuda yapılması gerekeni yapacağına inanmamaktadır.

Ortaya çıkan bazı gerçekler

Çok ayrıntıya girmeye gerek yok. Gözler önüne serilen ve üzerinde tartışma olmayan bazı olgulara bakalım:

-Bir milletvekilinin Sedat Peker’den her ay düzenli olarak 10 bin dolar aldığından Bakan’ın haberinin olduğu ve bu akıl almaz yasadışı durumla ilgili olarak hiçbir şey yapılmadığı ortaya çıktı. İçişleri Bakanı, 24 Mayıs akşamı yapılan programda söz konusu milletvekilinin adını savcılığa vereceğini söyledi.

Sormazlar mı adama? Söz konusu kişinin adını savcılığa vermek için bugüne kadar neden beklediniz? Bunun için Sedat Peker’in konuşması mı gerekiyordu? Ve benzer durumda acaba başka hangi yasadışı ilişkiler var? Halkın onları da öğrenmesi için başka Sedat Pekerlerin çıkması mı gerekiyor?

-Eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar’ın Bodrum’da Azeri işadamı Mübariz Mansimov’a ait marinaya “çöktüğü” ortaya çıktı. Sayın Soylu, bu durumu tasvip etmediğini, rahatsız olduğunu söylüyor. Süleyman Soylu’nun makamı, bu tür yasadışı işlerden “rahatsız olunacak” makam değildir. Kanun devletin de İçişleri Bakanının görevi, bu tür yasadığı faaliyetlere engel olmaktır.

-Bir mafya liderine koruma verildiği ve bu durumun yıllarca devam ettirildiği, mafya liderinin devlet yetkilisi gibi trafikte geçiş üstünlüğüne sahip çakarlı araçlar kullandığı gibi bir duruma, herhalde dünyanın bir başka ülkesinde rastlamak mümkün değildir. Ama bu durum, Türkiye’deki sistemin niteliği hakkında bir fikir vermektedir.

-Savcıların Sedat Peker konusunda harekete geçmediği gibi bir “şikâyet”, herhangi bir vatandaş tarafından dile getirilebilir ama İçişleri Bakanı böyle bir şikayette bulunamaz.

-Bir mafya lideri, İçişleri Bakanı’na; “Sen benim Türkiye’ye dönüş biletimdin” şeklinde hitap ediyorsa, bu sadece söz konusu yasadışı yapılanma ile olan ilişkilerin niteliği hakkında bir fikir verir. Vb. vb.

Ne yapmak gerekir?

Bütün bu gerçekler üzerine söylenecekler şunlardır:

ABD emperyalizminin, BOP projesi uyarınca Türkiye’ye yönelik hedefleri biliniyor. Özellikle son zamanlarda Suriye’de Fırat’ın doğusunda bir PKK devletçiğinin (2. İsrail) kurulması çabalarında, Doğu Akdeniz’de “Mavi Vatan” için verilen mücadelede, Libya’da, Karabağ sorununda ve Karadeniz’de yaptığı hamleler herkesin malumu.

Bütün bu alanlarda Türkiye ve ABD karşı karşıyadır.

Türkiye, ulusal çıkarlarının gerektirdiği politikaları uygulamak mecburiyetiyle karşı karşıyadır. Ve bütün bu konularda verilen mücadelenin başarısı, iktidarı ve muhalefeti ile bütün milletin ortak tutum almasına bağlıdır.

ABD, işte bu noktada, Türkiye’nin deyim yerindeyse “yumuşak karnı”na saldırmaktadır.

Mafyatik örgütlenmeler ile içiçe geçmiş ilişkiler, kanun devletini ayaklar altına alan uygulamalar hakim sistemin ve dolaysıyla Türkiye’nin “yumuşak karnı”dır.

İçişleri Bakanı’nın şahsında son 15 gündür ortaya dökülmüş olan ilişkiler, yeraltı dünyasının Türkiye’nin ekonomik, toplumsal ve siyasal hayatında kazandığı etkinlik, Türkiye’nin yumuşak karnıdır.

Cumhurbaşkanı’nın, bir muhalefet Partisi liderine karşı sergilenen yasadışı engelleme faaliyetini ve yapılan zorbalığı “bu daha başlangıç” diyerek bir anlamda bütün muhalefeti tehdit etmesi, “kanun devleti” yerine keyfi yönetim özleminin dışavurumudur ve böyle bir yönetim Türkiye’yi birleştiremez, böler.

Evet, Türkiye’ye yönelik bir emperyalist bir saldırı vardır. Ama bu saldırıya karşı koyabilmek için öncelikle iç cephenin sağlamlaştırılması, ülkenin “yumuşak karın” sorununu halletmesi gerekiyor.