Dünyanın yol ayrımı

Emperyalizm, “kapitalizmin en yüksek aşaması”dır. 20. Yüzyılın başından beri kendi zıddı olan Milli Kurtuluş Savaşları ve Sosyalist devrimlerle birlikte aynı zamanda insanlığın tarihsel gelişiminde yeni bir çağı karakterize eder.

Emperyalizm aynı zamanda “tekelci kapitalizm”dir. Tekelci niteliği, sistem olarak çürümeye başladığını ve ölüme doğru gittiğini gösteriyordu.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Doğu Avrupa ülkelerinde ve Çin’de sosyalistlerin iktidara gelmesinin ardından dünyanın üçte biri, sosyalist partiler tarafından yönetilir hale geldi. Bu arada Afrika ve Asya’daki eski sömürgeler peşpeşe bağımsızlıklarını kazanıyor, bu ülkelerdeki ulusal kurtuluşçu hareketlerin önemli bir kısmı kendilerini “sosyalist” olarak tanımlıyordu.

Çin’de Lin Biao gibileri bu gelişmelere bakarak çağın artık değişmiş olduğunu, içine girdiğimiz çağın “Kapitalizmin toptan çöküşe, sosyalizmin ise toptan zafere ilerlediği çağ” olduğunu ileri sürüyorlardı.

Ama yanıldılar. Bir yandan bir kısım Sosyalist ülkedeki yozlaşma ve kapitalizme geri dönüş, diğer yandan Vietnam yenilgisinin ardından toparlanarak saldırıya geçen ABD emperyalizminin başını çektiği neo-liberalizm dalgası sonucu Sovyetler Birliği çöktü. ABD zaferini ilan etti.

Francis Fukuyama gibi neoliberal teorisyenler tarihin sonunun geldiğini iddia ettiler. Kapitalizmin serbest piyasa sitemi, insanlığın ulaşabileceği en son sistemdi bunlara göre. Artık gidilecek başka bir merhale kalmamıştı.

Çok geçmedi. Fukuyama 10 yıl sonra özeleştiri yaptı, yanıldığını açıkladı.

Yeni dönem

Ama şimdi dünyamız yeni bir döneme adım atmaktadır.  Bütün veriler bunu gösteriyor.

Neoliberal gericilik dalgasının ardından 1995 yılında Şanghay İşbirliği Örgütü’nün kuruluşu, Batı emperyalizminin inisiyatifi dışında yeni bir dünyanın şekillenmekte olduğunun belki de ilk işaretiydi. 

Türkiye’de Bölge ülkeleriyle işbirliğinin kapılarını aralayan 28 Şubat süreci, Rusya’da Putin’in iktidara gelmesiyle başlayan toparlanma, Venezuela’da Chavez’in iktidara gelmesi,  2000’lerle birlikte son yirmi yıldır etkisiz bir konumda olan bölgesel birliklerin yeniden canlanmaya başlaması vb. vb. yeni bir döneme adım attığımızın ilk işaretleri oldu.

Kapitalizmin 2008 Dünya krizi, ABD’nin Irak ve Afganistan’da askeri başarısızlıkları, 2011 yılındaki Arap Baharı ile yaptığı hamlenin altında kalması, Irak ve Kuzey Suriye’de IŞİD kullanılarak ve PKK eliyle hayata geçirilmeye çalışılan İkinci İsrail projesinin bölge ülkelerinin işbirliği ile bozguna uğratılması, Astana süreci ile 200 yılın ardından ilk defa, bölge ülkelerinin emperyalist güçleri dışlayarak bölgesel sorunların çözümünde inisiyatif almaları ve nihayet 2014 yılında Çin’in ekonomik büyüklük olarak (satın alma gücüne göre) ABD’yi geçmesi, artık yeni dönemin içinde olduğumuzu gösterdi.

Kapitalizmin serbest piyasa sitemi çöküyor. Emperyalist hegemonyacılığın karşısında, alt edemeyeceği ayağa kalkmıştır. Gelişmekte olan dünya tarih sahnesindedir. Şimdi Bölgesel Birlikler dönemindeyiz ve bütün insanlık bu dönemde tarihi bir tercih ile karşı karşıyadır.

Tarihi kavşak

2020 yılında başlayan korona salgınına ve devam eden ekonomik krize karşı kapitalist dünyanın sergilediği performans, bütün dünyayı şimdi bir tarihi tercih ile karşı karşıya bırakmıştır.

Korona salgını 2019 yılının sonunda Çin’de ortaya çıktı. Çin, bir ay içinde nasıl bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu anladı. Ülke çapında aldığı tedbirler ve bir milyar 400 milyonluk nüfusunu adeta tek bir kişi gibi harekete geçirerek ve kendilerinin ifadesiyle “hayatı durdurarak” salgını iki ay içinde kontrol altına aldı, üç ayın sonunda ölüm vakalarını sıfırladı. İlk çeyrekte yaşanan daralmanın ardından ekonomisini hızla yeniden harekete geçirdi ve 2020 yılını, büyük ekonomiler içinde büyüyerek kapatan tek ülke oldu.

Vietnam ve Küba gibi sosyalist ülkeler de, salgın ile mücadelede başarılı pratikler ortaya koydular.

Batılı kapitalist ülkeler ise aradan bir yıl geçmesine rağmen hala salgını olanca şiddeti ile yaşamaya devam ediyorlar. ABD’de günlük ölüm vakaları 5 binin üzerinde. Bütün kapitalist ekonomiler ciddi oranlarda daraldı.

Çin, Koronaya karşı ürettiği aşıları dünyanın dört bir yanına göndermeye başladı. Salgından etkilenen ülkelerin borçlarını ertelemesi, aşı göndermede bu ülkelere kolaylıklar tanıması ve Kırgızistan gibi kimi ülkelere ise bedava aşı yollaması, bütün insanlığı ilgilendiren bir konuda, ortak yarar için harekete geçme kabiliyetine sahip olduğunu gösterdi.

Elbette bu performansı mümkün kılan, ülkede hakim olan Sosyalist sistemdir.

İnsanlık, küresel ısınma, çölleşme, kitlesel göçler, etnik ve dinsel parçalanma ve çatışmalar gibi bütün milletlerin bölgesel düzeyde ve dünya ölçeğinde birlikte hareket ederek çözebileceği sorunlarla karşı karşıya. Kapitalizm, bu tür sorunları çözmek bir yana tam tersine başlıca nedeni oldu. Öte yandan Çin ve diğer Sosyalist ülkelerin varlığı ve eylemleri, bütün bu sorunların nasıl çözülebileceğini de gösteriyor.

İçine girdiğimiz Bölgesel Birlikler Çağı’nda milli devletlerin komşularıyla güçlerini birleştirmeleri, kapitalizmin çözümsüzlüğüne alternatif olarak sosyalist ülkeler başta olmak üzere bütün milli devletlerin karşılıklı yarar temelinde işbirliğini geliştirmeleri yeni bir dünyanın kapısını aralayacaktır.

20. yüzyılın başında, kapitalizm ile ilgili olarak yapılan “çürüyen” tanımlaması, bir tarihsel dönemin tümü göz önüne alarak yapılmıştı. Yaşlılık insan hayatında ölümden önceki dönemi ifade etmek için kullanılır. Bu yaşlanan insanın hemen öleceği anlamına gelmez. Ama dönemin sonuna doğru kişiyi hayata bağlayan unsurlar birere birer devreden çıkar.

Benzer bir durumun şimdi bir sosyo-ekonomik sistem olarak kapitalizm için geçerli olduğunu söyleyebiliriz.

Sosyalist ülkelerin önlenemez yükselişi ve Bölgesel Birliklerin emperyalist sömürü ve hegemonyaya başarıyla karşı koyabilen güç merkezleri olarak ortaya çıkışları, yeni bir dünyaya adım attığımızı gösteriyor.

Bu dönemin, insanlığın tarih içindeki yürüyüşünde  “yeni bir çağ” olup olmadığını önümüzdeki yılların gelişmeleriyle göreceğiz.