Her siyasi parti, gelecekte kurmak istediği iktidarın, ulaşmak istediği toplumsal-siyasal düzenin küçük bir örneğini, daha bugünden kendi varlığıyla gösterir. Bir partinin işleyişine, iç düzenine, yöneticilerle üyeler, üyelerin birbirleriyle olan ilişkilerine, bugün çok küçük boyutlarda da olan kendi maliyesinin işleyişindeki tutumuna bakınız, o partinin nasıl bir gelecek vadettiğini anlayabilirsiniz.
Esasen toplum da, önüne çıkan parti hakkında bir yargıya varırken, programına bakmanın yanısıra işte bütün bu konularda verdiği fotoğrafa da bakar.
Burada, bir parti için en önemli olanın, doğru bir program olduğu gerçeğini tartışma dışı bırakarak ne demek istediğimizi anlatacağız.
Karar alma mekanizması
Partide kararlar nasıl alınmaktadır? Organlar çalışmakta mıdır yoksa liderin tek başına ya da en fazla etrafındaki birkaç kişi ile birlikte aldığı kararlar mı söz konusudur? Yakın geçmişte bir partinin Cumhurbaşkanı adayı TV ekranlarından açıklandı. Genel Başkan yardımcıları da dahil olmak üzere bütün parti yönetimi, adaylarının adını ilk kez bütün sıradan vatandaşlar gibi ekranlardan yapılan açıklama ile öğrendi.
Aynı seçimde bir başka parti, seçimde ne yapacağını parti içinde tartışmaya açtı. Ama partinin başkanı 10 gün sonra partinin çoğunluğunun benimsemediği bir görüşü, partiyi bir emrivaki ile karşı karşıya bırakarak basın aracılığıyla duyurdu.
Bazı partiler bu konuda oldukça açık sözlüdürler. Bizde “İmamet kuralı geçelidir” derler. Yani lider ne derse o uygulanır. Diğer partiler o kadar açık sözlü değiller, onlar güya “demokratik işleyişe” uygun hareket ettikleri iddiasındalar ama fiiliyatta aynı şekilde hareket ederler.
Pratikleri böyle olan partilerin iddiaları ne olursa olsun, yaratmak istedikleri o gelecekte halk, söz sahibi olmayacaktır.
Eleştiri-Özeleştiri
Parti içi eleştiri özeleştiri mekanizmasının nasıl işlediği, partinin vadettiği gelecekte demokrasinin nasıl uygulanacağının ve halka hesap verme konusundaki samimiyetinin ölçüsüdür.
Devrimci demokratik partilerin 200 yılı bulan tarihleri içinde olgunlaştırdıkları ilke, genel başkan dahil hiç kimsenin eleştiriden muaf olmadığıdır. Aynı şekilde genel başkan da dahil hiç kimse, tüzük dışı eylemlerinin karşılığı olan hükümlerin uygulanmasından muaf değildir. Bütün üyeler, gönül rahatlığı ile arkadaşları ve yöneticileri ile ilgili eleştirilerini parti organlarında veya toplantılarında dile getirirler. Eleştiride bulunan üyeye düşman muamelesi yapılması, farklı bir fikir dile getirenin düşman safına geçmekle itham edilmesi, partide sağlıklı işleyişi ve güven ortamını yok eder.
Eleştiri-özeleştiri mekanizmasının çalışmaması demek, bir yanıyla keyfi uygulamalara karşı toplumun susturulduğu, diğer yanıyla Anayasa ve yasalara uymayan yöneticilerin kimseye hesap vermediği bir siyasal düzen özleminin ifadesi olur.
Yönetici – Üye ilişkisi
Üyeler, üst kademelere ulaşabiliyor mu? Alt örgütler yazdıkları raporlara, yukarılara ilettikleri görüşlerine cevap alabiliyorlar mı? Yönetimler, kendilerine sunulan raporlara, yapılan eleştirilere ve çeşitli konularda dile getirilen taleplere cevap veriyorlar mı? Raporlara, eleştirilere ve taleplere cevap vermek hem bütün partinin doğru bir şekilde yönetilmesi, hem de güven ortamının sağlanması bakımından önem taşır.
Üyelerin veya alt kademelerin, ihtiyaç duydukları zaman üst kademeler ulaşma olanağına sahip olması, sağlıklı bir işleyişte büyük önem taşır.
Bu konularda olumsuz bir pratik içinde olan parti yönetimi, kendi örgütünü seferber etmek açısından gerekli olan asgari şartı ortadan kaldırır. Aynı zamanda halkla ilişkilerinde de güven ortamını yok eder.
Mali konularda şeffaflık ve hesap verme
Partinin mali işleyişinin şeffaf ve denetlenebilir olup olmadığı da o partinin gelecekte neler yapacağına dair önemli bir ipucudur. Daha yolun başındayken mali işleyişte ortaya çıkan suistimaller eğer soruşturulmuyor, üstü örtülüyor ise, bu demektir ki o parti yarın iktidar olduğunda aynı yanlışlar çok daha büyük boyutlarda gerçekleşecektir.
Hortumculuk, kamu kaynaklarını israf etmek, zimmetine geçirmek şeklinde sistem partilerinin bugüne kadar ki uygulamalarında sık sık tanık olduğumuz bozuklukların kökü, ilgili Partilerin kendi içlerinde daha en başından beri vardır.
Devrimci parti de partinin kasasına giren kuruş ile çıkan kuruş kayıt altındadır. Ve istenildiği an bunun hesabı verilir. İsmet İnönü’nün Lozan görüşmeleri sırasında heyet olarak yaptıkları harcamanın kuruş kuruş hesabını tutması, Atatürk’ün istediği bir kumaşın faturasını da ekleyerek Atatürk’ten talep etmesi ve parayı yerine koyması, doğru tavrın çarpıcı bir örneğidir.
Sade yaşama ve vericilik
Devrimci partiler; “Yöneticileri fakir olan devletlerde halk zenginlik içinde olur, yöneticileri zenginleşen devletlerde ise halk fakirleşir” büyük gerçeğini unutmadan hareket ederler. Cumhuriyet tarihimizde de kuruluş döneminin yöneticileri esas olarak bu ilkeye göre hareket ettiler.
Bugün devleti yönetmek iddiası ile ortaya çıkan bütün partilerin yönetici kadrolarına bakın, nasıl yaşadıklarına bakın, sahip oldukları varlıkları nasıl edindiklerini inceleyin; yönetim mevkilerine geldikleri zaman ülke ve millet için mi, yoksa kendileri için mi çalışacaklarını görebilirsiniz.
Devrimci partinin yöneticileri sade yaşayacak, almaktan değil vermekten mutluluk duyacak, “veren el alan elden üstündür” ilkesini hayat felsefesi olarak benimseyecektir.
İşte böyle bir parti, halkın refah içinde olduğu bir geleceği yaratabilir.
Büyük aile
Aile, birinci derece yakınlardan oluşan birimdir. Anne, baba ve çocuklardan oluşan birlik, aynı zamanda karşılıksız sevginin, fedakârlığın, kendinden önce diğer aile bireylerini düşünmenin somut olarak gerçekleştiği yerdir. Onun için devrimci partiler, “büyük bir aile” olmaktan bahsederler.
Güven ortamının sağlandığı, yöneticilerin çalışkanlık ve fedakârlıkta bütün üyelere örnek olduğu, fikirlerin özgürce dile getirildiği, eleştirilerin rahatlıkla yapıldığı, en tepeden sıradan üyeye özeleştirinin yapıldığı parti bir “aile” gibidir. Böyle bir parti bütün üyeleri için ancak bir sevinç ve mutluluk kaynağı olur. Üyenin başı daraldığı, morali bozulduğu, sorunlar yaşadığı zaman sığınacağı ana kucağı işlevi görür.
Ancak, “büyük bir aile” olmayı başaran parti, milleti birleştirebilir, ülke çapında ortak ruhu, birlik ruhunu güçlendirebilir. “Tasada ve sevinçte birlik” olmayı başaran partinin önünde iktidar yolu açılır. Ve bu parti iktidar olduğunda da bütün millet elbirliğiyle emin adımlarla geleceğe yürüyebilir.
Yükseliş ve çöküş dönemleri
Kararların demokratik merkeziyetçilik ilkesine göre alınmadığı, eleştiri-özeleştiri mekanizmasının işlemediği, kararların en tepede yalnız başına alındığı örgütlerde bilgili, kişilikli ve yetenekli kadrolar kenarlara itilir, parti yönetiminin, hatta liderin hoşuna gidecek şekilde konuşanlar, parti yönetiminin işaret ettiği hedeflere en önde saldıranlar ve şahsi menfaatleri uğruna lidere yalakalık yapanlar öne çıkar. Böyle bir duruma düşmek söz konusu örgüt açısından ölüm sürecinin başlaması demektir.
Aynı durum yükseliş ve çöküş süreçlerindeki devletler için de geçerlidir. Çöküş dönemlerinde yetenekli kadrolar kenarlara itilir; bilgisiz, yeteneksiz ve yozlaşmış unsurlar öne çıkar. Devletlerin en tepesinde onlar görülmeye başlar.
Sonuç; bütün bu saydığımız noktalarda olumsuz bir karnesi olan partilerin, yabancı bir güce (günümüzde emperyalizm) dayanarak ve halka rağmen iktidar olma seçeneği dışında esasen bir gelecekleri de olamaz.