Ermenilerin ve Kürtlerin kaderi

Kapitalist sömürgeciliğin ve emperyalizmin son 200 yıllık tarihi, bir başka boyutuyla ezilen dünyadaki eski devlet ve imparatorluklarda yaşayan azınlık milliyet, din ve mezheplerin kullanılması tarihidir. “Böl ve yönet”; kökü Roma imparatorluğuna kadar uzanan oldukça eski bir yönetim politikasıdır. Romalılardan bu yana bir bölgeyi ele geçiren yabancı kuvvet, hakimiyetini güvence altına almak için orada yaşayan halklar içinde var olan anlaşmazlıklarda taraf tutarak ve körükleyerek, halkların birbirleri ile uğraşmasını sağlamış ve böylece birleşerek işgalciye karşı ortak mücadele vermelerini önlemiştir.

Emperyalizmin bu yöndeki uygulamalarına dünyanın her tarafından örnekler verebiliriz. Hindistan’da Sihler, Müslümanlar ve Hindular arasında, Ruanda’da Hutularla Tutsiler, Yugoslavya’da Hırvatlarla Sırplar arasında körüklenen çatışmalar vb gibi…

Bütün dünyada hiçbir ülke, emperyalizmin “böl-yönet” siyasetine Osmanlı devleti kadar hedef olmadı. Çok geniş topraklara yayılmış, çok fazla sayıda milliyeti içinde barındıran ve 19. Yüzyılın sonlarına doğru kapitalist ekonomilerin en çok ihtiyaç duyduğu petrol yataklarına sahip olduğu anlaşılan bir ülke olarak Osmanlı Devleti, bütün emperyalist ülkelerin gözlerini diktiği bir ülke durumundaydı. Ezilen dünyada ve Osmanlı coğrafyasında da yeni yeni gelişmekte olan etnik milliyetçi akımlar ise emperyalist devletlere hedeflerine ulaşmada kullanabilecekleri elverişli bir araç sunuyorlardı.

Balkanlarda ve Arap coğrafyasında bir dizi yeni devletin ortaya çıkması bu şekilde mümkün oldu. Hala Ortaçağ ilişkileri içinde çürümeyi yaşayan Osmanlının bu sürece direnebilme olanağı yoktu. Ama 20 yüzyıla gelindiğinde durum değişti. Kendi başlarına milli devletlerini kurma olanakları olmayan veya milletleşme sürecine çok geç girerek deyim yerindeyse “milli devletler treni”ni kaçıran etnik topluluklar, bir önceki yüzyılda Balkanlarda olanları tekrarlayamadılar.  Emperyalizmin “böl ve yönet” politikasının “kurbanları” oldular.

Ermeniler ve Kürtler

Ermeniler, yaşadıkları vilayetlerde çoğunluk durumda değillerdi. Osmanlı devletinde 1900’lü yılların başında yapılan nüfus sayımına göre Doğu Anadolu bölgesinde yaşadıkları illerde ortalama olarak toplam nüfusun yüzde 25’i kadardılar. Bu koşullarda kendilerine ait bir devlet kurma olanakları yoktu. Nüfusun yüzde 75’ini oluşturan Müslüman çoğunluğu (Türk ve Kürt) yok etmeden böyle bir devletin kurulabilmesi mümkün değildi. Nitekim 19. Yüzyıl boyunca Çarlık Rusyası’nın bugünkü Ermenistan topraklarını kontrol altına alması sürecinde yaşanan tam da buydu. 19. yüzyılın başında nüfusun çoğunluğu Türk olan Erivan’da yüzyılın sonuna gelindiğinde tek bir Türk kalmamıştı.

Nüfus ve güç olarak içinde yaşadıkları ülkede kendi başlarına hedeflerine ulaşma olanaklarının olmadığını gören etnik milliyetçi örgütlenmeler, doğal olarak sırtlarını yaslayacakları bir dış kuvvet aradılar. Bu kuvvet, yeni sömürgeler peşinde koşan emperyalist devletlerdi. Bu nesnel “zorunluluklardan” dolayı Ermeni milliyetçi hareketlerinin tarihi, en başından beri emperyalizmle işbirliği tarihidir.

İşbirliği başarıya ulaşmadı. Çünkü 20. yüzyılın başından itibaren dünya ölçeğinde köklü değişiklikler oldu. Sömürgeler ve hala sömürge olmamış ezilen milletler dünyası uyandı. Milli devletlerini kurma yolunda ayağa kalkan mazlum milletler, Sovyetler Birliği şahsında güçlü bir müttefik buldular. Onun için bir önceki yüzyılda, örneğin Bulgarların azınlık oldukları topraklarda başta Çarlık Rusyası ve Batılı kapitalist ülkelerin desteği kendi devletlerini kurabilmeleri gibi bir “şansa”, Ermeniler sahip olamadılar. Türklerin, Kürtlerle birleşerek yürüttükleri Milli Kurtuluş Savaşı, Sosyalist Sovyetler Birliğinin bu savaşta verdikleri destek, emperyalist planları bozdu. Olan, Ermeni halkına oldu.

Benzer bir durumu Kürt milliyetçi hareketi içinde söyleyebiliriz. Kürt milliyetçi hareketinin tarihi de biraz evvel Ermenilerle ilgili olarak bahsettiğimiz nedenlerden dolayı en başından beri emperyalizmle işbirliğinin tarihidir. 20. yüzyılın ilk yarısında Kürtlerin yaşadığı ülkelerde milli devletler kuruldu. Kürt milliyetçiliğinin bu milli devletlerle, kendi özgücüne dayanarak mücadele etmesi mümkün olmadığı için emperyalizme dayanmak, onlar için de biricik “çıkış yolu” olarak göründü.

Ama 20. yüzyılın başında milli devletler lehine saydığımız veriler, 21. yüzyılın başına gelindiğinde daha da güçlü hale geldi. Onun için son yarım yüzyıl içinde Kürt milliyetçi hareketlerinin bütün faaliyetlerinin acısını en fazla çeken de Kürt halkı oldu.

Yeni dönem, değişen kader

Şimdi bu dönem sona ermektedir. Dünyamız, Bölgesel Birlikler Çağı’na adım atmış durumdadır. Bölgesel Birliklerde bir araya gelen milli devletler, bir yandan emperyalist devletlerin diş geçiremeyeceği büyük güçler haline geliyorlar. Öte yandan aynı bölgesel birlikler içinde bütün azınlık milliyetler, dinler ve mezhepler, bu topraklarda Pers İmparatorluğu’ndan bu yana, bin yıllardan gelen imparatorluk kültürünün mirasçıları olarak kendi içlerindeki farklılıkları hoşgörüyle kucaklamak geleneğini de canlandırıyorlar.

44 günlük Karabağ savaşının ardında. İlham Aliyev ile Erdoğan’ın Ermenistan’a barış ellerini uzatmaları, son olarak Moskova’da gerçekleşen Putin, Aliyev ve Paşinyan görüşmesinde iki ülkeyi de ilgilendiren adımların atılması konusunda anlaşmaya varılması önemli işaretlerdir.

Kürtler açısından olaya baktığımız zaman ise görülen gerçek şudur: Kürtlerin emperyalist ülkelere dayanarak gidebilecekleri bir yol bulunmuyor. Bu yöndeki girişimler hüsranla sonuçlanmıştır ve bu yöndeki gayretlerin Kürtlere acı çektirmekten başka bir sonucu olmayacaktır.

Ama gerçekleşme yolunda olan Batı Asya Birliği içinde ise Kürtler, dört ülke içindeki varlıklarıyla bir yandan özellikle son yüzyılın ürünü olan tarihi bölünmüşlüklerine son vermiş olacaklar, öte yandan dört ülkenin esas bileşenlerini oluşturduğu Batı Asya’da, bu büyük tarihi gelişmenin asli unsurlarından biri olarak olumlu tarihi bir rol oynayacaklardır.

Kısacası Ermenilerin ve Kürtlerin pratiğinden hareketle gelişmekte olan dünyada; azınlık milliyet, din ve mezheplerin emperyalizm tarafından kullanılma döneminin bittiğini, tam tersine Bölgesel Birlikler Dünyası’nın zenginliklerinden biri olarak hem kendileri hem de bin yıllardır birlikte yaşadıkları diğer halklarla barış içinde daha güzel bir geleceğin yaratılmasına olumlu katkılarıyla tarih yapmaya katkıda bulunacaklarını söyleyebiliriz.