“Başkalarının gamını çekmek”

Yaşar Nuri Öztürk, Ebu Zer kitabında, Şemsi Tebrizi’nin insanı insan yapan en temel özelliğini çok güzel anlatan bir özdeyişine yer verir:

“Başkalarının gamını çekmek Tanrı işidir.” (Şemsi Tebrizi, Makalaat, 1/300; Yaşar Nuri Öztürk, Ebu Zer, s. 237)

Başkalarının gamını çekmek, kendisinden önce başkalarını düşünmektir, başkaları için yaşamaktır.

Hayatta en büyük mutluluğu, başkalarını mutlu etmekte bulmaktır. Ve hiç tanımadığı insanlar için gerektiğinde seve seve ölüme yürümektir. 

Nazım Hikmet “Yaşamaya dair” şiirinde bunu; “İnsanlar için ölebileceksin/ Hem de yüzünün bile görmediğin insanlar için/ Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken/ Hem de en güzel/ En gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde” dizeleriyle anlatır.

Genlere kazınan özellik

İnsanoğlunu diğer canlılardan ayıran temel özellik, ancak topluluk halinde yaşayabilmesi ve en azından iki milyon yıldır bunu bilinçle yapmasıdır. İnsanoğlu, topluluk dayanışması olmadan yaşamayacağını bildiği için, en başından beri topluluğun diğer üyeleri için fedakârlıkta bulunmayı yüceltmiş, bu yönde en önde olan üyelerini onurlandırmış, yeni nesillerini de bu anlayışla eğitme çabası içinde olmuştur.

Yüz binlerce yıl ve milyonlarca yıl belli bir davranışın olumlanması, bir müddet sonra o davranışı, söz konusu canlının genlerine işleyen bir özellik haline getirir. Bu durum, topluluk halinde yaşayan bütün canlılarda gözlemlenebilir. Karıncalarda, arılarda vd. Bu canlılarda da topluluk için kendini feda etmek çok sık rastlanan ve olağan bir davranıştır. Ve bunu bilinçle değil içgüdüsel olarak yaparlar.

Bu özellik insanda da vardır ve insan karınca ve arıdan farklı olarak bunu bilinçle yapar. Yani dayanışma duygusu, insanın da genlerinde vardır ama bunu daha da ileri götürmüştür, bilinç ve irade ürünü yapmıştır aynı zamanda. Ve binyıllar içinde bunun teorisini geliştirerek “Tanrısal” bir mertebeye çıkarmıştır.

En iyi özellikler “Tanrı”ya aittir. Bu kabul, aynı zamanda insanoğlunu, “Kemale ermek” diye olarak tanımladığı bireysel olarak ulaşabileceği hedef yönünde harekete geçirir. İki bin yıl önce Harran’daki bir Sabii tapınağının giriş kapısının üzerine kazılmış olan “Kendini tanıyan insan tanrılaşmıştır” sözü de, “Başkalarının gamını çekmek Tanrı işidir” sözüyle aynı mesajı vermektedir.

Fena fillah mertebesi: Enel Hak

Şemsi Tebrizi’nin “başkalarının gamını çekmeyi” tanrısal bir eylem olarak tanımladığı davranış, gerçekte insanın kendisini yüceltir. Olumlu eylemlerle kendini var eden insanın Tanrının bir parçası haline geldiğini, “Tanrılaştığını” anlatır.

“Tanrılaşmak”, insanın kendini geliştirerek ulaşabileceği son noktadır. “Fena fillah” mertebesidir, “Nirvana”ya ulaşmaktır, yani Tanrı ile birleşmektir, kısacası Tanrılaşmaktır. Araştırıldığında hemen hemen bütün kültürlerde benzer anlayışların var olduğu görülecektir.

Söz konusu düşüncenin, insanlığın yerleşik hayata ve giderek uygarlığa ilk adımlarını attığı coğrafyada en olgun biçimiyle ortaya çıkması normaldir. Örneğin Anadolu Tasavvuf düşüncesi, bu anlayışın daha da geliştirilmiş, derinleştirilmiş biçiminden başka bir şey değildir.

Tanrı işini yapabilme noktasına gelen benlikler, işte bunun içindir ki “Enel Hak: Ben Hak’kım” veya  “Ma fi cübbeti illellah.” (Cübbemin altında Allahtan başkası yok) diyebildiler. Ve Hallacı Mansur gibi, Nesimi gibi ölümü göze alabildiler.

İşte insanın hayatta ulaşabileceği bu en yüce hedefe varabilmesinin yolunu Şemsi Tebrizi; “Başkalarının gamını çekmek” olarak özetlemiştir.

İnsan doğasına aykırı sistem

Kapitalizm ise insanlara, herkesten önce kendilerini düşünmelerini, kendileri için yaşamalarını telkin eder. Bundan dolayı kapitalist sistem insan doğasına aykırıdır. İnsanı, insan olmaktan çıkarır.

Kapitalist ülkelerde insanların önemli bir kısmının düzenli bir şekilde psikiyatra gitmesinin nedeni, sistemin insanı kendi benliğine yabancılaştırarak bunalımlara sürüklemesidir.

“Başkalarının gamını çekmek Tanrı işidir”, aynı şekilde varlığını, “kendi gamını çekmeye” hasreden kişi ise insan olmaktan çıkmaya başlayan kişidir, kendine yabancılaşır ve bu sürecin sonucu intihardır.

Kapitalist toplumlarda intiharların, tarihin hiçbir döneminde ve hiçbir toplumsal sistemde görülmedik ölçüde yaygın olmasının açıklaması budur.

Bugünlerde, dünyayı kasıp kavuran Korona salgınının ikinci dalgasını yaşıyoruz. Aynı şekilde kapitalist dünyada, intihar vakalarının da arttığı haberleri gazete sayfalarında yer alıyor. İnsanlık, karşılaştığı büyük sorunları elbirliği ile çözdü bugüne kadar. “Elbirliği”ni reddeden sistem ise, zorluklar içinde bunalan kimi insanlara, intihar dışında bir çıkış yolu bırakmıyor.

Ve böylece bir kez daha çarpıcı verilerle gördük ki, herkesten önce kendini düşünmeyi yücelten sistem çaresizdir, çökmüştür, insanlığın geleceğinde yeri yoktur.

Tam tersine “başkalarının gamını çekmeyi” esas alan sistem ise bu büyük sınavdan alnının akıyla çıkmaktadır.

Başkalarının gamını çekerek “tanrılaşanlar”, bütün insanlık için umut ışığı olmaktadırlar.

6 Aralık 2020