Akbaba ve Çaylak

Sadi Şirazi 13. Yüzyılın başlarında Şiraz’da doğdu. Bağdat Nizamiye medresesinde eğitim gördü. Dönemin bilim merkezlerine yaptığı seyahatlerle kendini geliştirdi. Salgurlu Hükümdarı Ebu Bekr b. Sa’d b. Zengi döneminde (1226 – 1259) Şiraz’a döndü ve devlet yönetiminde görevler üstlendi. En büyük eserlerini (Bostan 1257, Gülistan 1259) bu dönemde yazdı. Askeri stratejiden devlet yönetimine, toplumsal sorunlardan felsefeye, hemen her alanda görüşlerini özlü bir şekilde dile getirdi. Döneminde ve sonraki yüzyıllarda bütün İslam dünyasını etkiledi. Gülistan’ın Osmanlı medreselerinde 19. Yüzyıl sonlarına kadar ders kitabı olarak okutulması bu etkinin derecesini gösterir,

Sadi, çeşitli konulardaki görüşleri bugün de geçerli bir düşünce adamıdır.

“Eğer sadece cansız bir kalıptan ibaretsen, şüphe yok ki kendinle birlikte adın da ölür. Fakat iyilik sahibi olursan, iyi bir isimle anılırsın.” (Gülistan, Karanfil y. Mayıs 2008, s.118)

Sadi’nin ölümünün üzerinden 729 yıl geçti. Ama Sadi yaşamaya devam ediyor.

Kibirden önünü göremeyenlere

“Bir akbaba çaylağa dedi ki, ‘Uzağı benden daha iyi gören yoktur.’

“Çaylak dedi, ‘Bunu bir çırpıda geçmek olmaz. Gel bakalım ne görüyorsun sahranın etrafında?’

“Akbaba bir günlük yol mesafesinde bir yüksekliğe çıkıp baktı aşağıya.

“Dedi ‘Gördüm, inanacaksan eğer, ovada bir buğday tanesi var.’

“Çaylağın hayretten sabrı kalmadı. Yukarıdan aşağı inmeye başladılar.

“Akbaba, buğday tanesinin üzerine inice, ayağına uzun bir bağ düğümlendi.

“O taneyi yemeye kalkışmakla, boynuna feleğin tuzak geçirdiğini bilemedi.

“Çaylak dedi ki: ‘Hasmının tuzağını görmedikten sonra, o taneyi görmekten ne fayda?’

“Ecel Akbaba’nın canına kastedince, kaza, keskin gözlerine perde çeker.” 

(Bostan, Kapı y, 1.b. Haziran 2012,  s.202)

Mazlumla birleşen en büyük güce ulaşır

“Gönlünün dertlenmesini istemiyorsan dertlilerin gönlünü sıkıntıdan kurtar.

“Ordu kol gücüyle güçlü olmaz, Gidip güçsüzlerden himmet dile.

“Ümitli düşkünlerin duaları var ya. Bir yiğidin kolundan daha çok işe yarar.

“Yoksuldan destek isteyen kimse Feridun’a bile saldırsa erer zafere.” (Bostan, age, 48)

Birleşen halk yenilmez

“Düşmanı küçük görmemek gerek. Küçük taşlardan oluşmuş koca dağlar gördüm.

“Görmez misin bir araya gelir de karıncalar, savaşçı aslanın canına okurlar.

“Karıncayı bırak, Ondan küçük bir kıl bile zincirden sağlam olur bir araya gelince.” (Bostan, 48)

Hükümdara öğütler

“Sana dedim ayağını kaydırma halkın. Aciz kalırsın da kayar gider ayağın.

“Dostlarının gönüllerinin rahatlığı, hazineden iyidir.

“Halk sıkıntıda olacağına, hazine boş olsun daha iyi.

 “Sen söylemediğin söz egemensin, Söylediklerin sonra sana egemen olan sözdür. (Bostan, 225)

“Yumuşak söz, kızgın adamın ateşine karşı serin suya benzer. (Gülistan s. 126)

“Doğru olan, öldürmeden önce hapse atmaktır. Kesilenin yerine yenisi çıkmaz.

“Bir memlekette, hükümdarın tedbiri çobanınkinden az olursa, o saltanat tehlikededir. (Gülistan, 51)

Tahammülden yana boş, fakat gururla dolu bir baş, hükümdarlık için haramdır. (Gülistan, 49)

Salt kaba kuvvet yerine uygun yöntemlerle mücadele

“Kükreyen aslan savaştan kaçmaz, öfkeli kaplan kılıçtan çekinmez. 

“Düşmanın derisini yumuşaklıkla yüzebilirsin. Sertlik gösterdin mi dostun bile sana düşman olur.

“Başarı tatlı dille kazanılır. Hırçın tabiatlı kimseler daima acı çekerler. (Gülistan, 111)

Yobazlığa, ham softalığa eleştiri

“Bir iyilikle bir kalbi rahata erdirmek, her menzilde bin rekat namaz kılmaktan iyidir.

….

“Elinden hayır gelen oruç yiyici, oruç tutan dünyacıdan iyidir.

“Düşküne kuşluk vaktinde yemek veren, işte odur oruç tutmayı hak eden.

Yoksa zahmet çekmeye, kendinden kesip yine kendin yemeye ne gerek var?”

 (Bostan, 96 -97)

Eleştiriden öğrenme

“Kendi ahlakını düşmanından dinle, dostun gözünde her yaptığın iyidir.

“Senin iyiliğini isteyen, yolunda diken olduğunu söyleyendir.

“Yolunu kaybedene ‘iyi gidiyorsun’ demek şiddetli bir zulümdür. Kusuru kendine söylenmeyen adam, bilmediğinden onu marifet sanır. (Gülistan, 79)

“Kendini beğenen kurumlu bir kimsenin, gerçeği kabul etmesi mümkün değildir. Böyle kimseler başkalarından bir şey öğrenmek istemez, öğüt dinlemekten utanırlar.” (Gülistan, 128)