İlk düğme yanlış iliklenince!..

1 Temmuz tarihli Aydınlık gazetesi çok önemli bir manşetle çıktı. “Türkiye’nin esas gündemi” başlığı altında; “1. Ekonomik zorluklar, 2. Artan işsizlik oranı, 3. Koronavirüs salgını, 4. PKK/HDP terörü, 5. FETÖ tehlikesi, 6. Mavi Vatan savunması, 7. Frat’ın doğusundaki terör devleti planı” konuları sayılırken; “Dayatılan gündem” başlığı altında ise; “1. Kıdem hakkına el uzatma, 2. Çoklu Baro girişimi, 3. Ayasofya’nın statüsü, 4. İşbankası’ndaki CHP hisseleri, 5. Kanal İstanbul Projesi, 6. Liyakatsiz atamalar, 7. Milletimizin ortak değerlerine saygısızlık” konuları sıralanmış.

Aydınlık doğru bir saptamayla “dayatılan konuların” esas olarak iktidar tarafından gündeme getirildiğini de belirtiyor ve uyarıyor: ‘Milletimizin ihtiyaçları ile ilgisi olmayan gündem maddeleri, Türkiye’ye vakit ve zaman kaybettiriyor. Enerjisinin boşa harcanmasına yol açıyor.’

Bütün bunların hepsi doğru ama kanımızca bütün bu yanlışlara yol açan temel neden üzerinde durmak gereklidir.

Yapılması gereken ve sonuçları

Meşhur sözdür; gömlekte ilk düğme yanlış iliklenince diğer bütün düğmelerin de yanlış iliklenmesi kaçınılmazdır. Ak Parti’nin yanlış iliklediği ilk düğme hangisidir?

2014 sonrasında FETÖ ve bölücü teröre karşı alınan tedbirlerin ve Suriye’nin kuzeyindeki terör koridorunun kesilmesi yönünde atılan adımların doğal sonucu, Şam ile işbirliği yapmak idi. Ama Türkiye, daha en başından beri, yani Fırat Kalkanı Harekâtı ile birlikte, Şam’a Büyükelçisini göndererek atılması gereken adımı atmadı. 

İktidar, malum nedenlerden dolayı (ideolojik tercihler), Şam ile işbirliği yapmak yerine, Türk Ordusu olmasa gerçekte hiçbir “kıymeti harbiyesi” olmayan bazı gruplarla işbirliği yapmayı tercih etti.

Şam ile görüşmemek stratejik bir hataydı. Ve bu hatada hâlâ ısrar edilmesinin sonuçlarını ise şimdi yaşayarak görüyoruz.

Tersine bu hataya düşülmeseydi, neler olabileceği üzerine de bir fikir yürütebiliriz:

1.Fırat’ın doğusunda PKK’nın, ABD desteğinde bir devletçik kurma hayali ile hakimiyetini sürdürmesi mümkün olamayacaktı. Rusya ve İran’ın tam desteğini almış bir Ankara-Şam ittifakı karşısında, ABD’nin yapabileceği tek iş, pılısını pırtısını toplayıp Suriye’yi terk etmek olacaktı. Nitekim, bu gerçeği “Barış Pınarı Harekatı” sırasında somut olarak yaşadık. Türkiye, ABD’ye rağmen Rusya ve İran’ın desteği ile askeri harekâtı başlatınca, ABD’nin ilk tepkisi, bölgedeki askerlerini Irak’a çekmek oldu. Daha sonra Türkiye, 20. kilometrede durunca ABD askerlerini bölgeye yeniden geri getirdi.

Şam ile beraber hareket etmeme inadı, ABD’nin Suriye’den temelli olarak kovulmasını ve böylece Fırat’ın doğusunda PKK varlığının sonlandırılması olanağının değerlendirilmemesine yol açmıştır. 

2. Fırat’ın doğusundaki PKK varlığının bitmesi demek, bu örgütün önünde, silahları tamamen atmak dışında bir seçeneğin kalmaması demektir. PKK’nın elinde bugün üç olanak bulunuyor. Bunlar; a. Suriye’de Fırat’ın doğusundaki ABD destekli varlık, b. Türkiye’de HDP eliyle kullandığı yasal olanaklar, c. Irak’ın kuzeyinde, Kandil’deki askeri varlığı.

Bütün bunlar içinde en önemli olanı Fırat’ın doğusundaki varlığıdır. Irak’taki askeri varlığının ve Kandil’in fazla bir önemi kalmadı. TSK bu alanlarda da PKK’ya nefes aldırmıyor. Son dönemde PKK’nın güçlerini Kandil’in daha güneyinde bulunan Zine Werte’ye kaydırdığı biliniyor. Onun için Fırat’ın doğusunda Şam’ın hakimiyet kurması demek, PKK’nın en önemli dayanağının yok edilmesi anlamına geliyor. 

Böyle bir gelişmenin sonucu; PKK’nın en geç altı ay – bir yıl içinde silah bırakması olacaktır.

3. Şam ile işbirliği demek, Türkiye’nin Doğu Akdeniz ile Kıbrıs ve Libya başta olmak üzere bütün bölgesel sorunlarda elinin güçlenmesi anlamına gelecektir. Herşeyden önce Libya ile imzaladığımız anlaşmanın benzeri, önce Suriye ve Lübnan ile daha sonra ise Mısır ile imzalanabilecektir. 

Şam ile işbirliği, Mısır ile iyi olmayan ilişkilerin düzeltilmesine katkı sunacak ve gene bugün Libya’daki gelişmelerde bazı tereddütleri olan Cezayir ve Tunus gibi ülkelerin, Türkiye ile daha aktif bir şekilde ortak tavır almalarını mümkün kılacaktır.

4.Şam ile işbirliği demek, bugün birçok bakımdan (ekonomik, toplumsal, güvenlik vb.) Türkiye açısından bir sorun olan mülteci sorununun da çözülmesi anlamına gelecektir. Bu durumda ülkemizde misafir olarak bulunan Suriyeliler gönül rahatlığı içinde ülkelerine dönebileceklerdir.

5. Ankara – Şam işbirliği, Batı Asya ülkelerinin ekonomi dahil çok çeşitli alanlarda gerçekleştireceği işbirliğinin önünü açacaktır. Türkiye, İran, Irak, Suriye, Azerbaycan, Katar, Lübnan ve KKTC; her beraber bugün toplam olarak yaklaşık 250 milyon nüfus ve 2.5 trilyon dolarlık milli hasılaya sahiptirler. Dahası bu ülkelerin birlikte hareket etmesi bölgedeki bütün ülkeler açısından; Asya, Afrika ve Avrupa başta olmak üzere dünyanın her tarafında geniş olanaklar yaratacaktır. Bu da bugün özellikle Pandemi dolaysıyla derinleşen ekonomik krize karşı en önemli tedbir olacaktır.

6. En önemlisi Şam ile el sıkışmak, ABD gibi ülkelerin manevra alanını ortadan kaldıracaktır. İdlip krizi sırasında yaşananlar herkes için uyarıcı olmalıdır. Hatırlanacaktır. İdlip krizi başlar başlamaz ABD’den hemen ‘Türkiye’nin arkasında olduğu’ açıklaması gelmiş, Jeffrey koştura koştura Ankara’ya gelmiş ve “NATO’daki müttefiklerinin arkasında olduklarını” açıklamıştı.

Şam ile işbirliği bir yandan emperyalistlerin bölgesel sorunlara burunlarını sokmalarını önleyecek, öte yandan Ankara’da da birilerinin “ABD ve Rusya’yı birbirine karşı kullanma” şeklindeki ham hayallerini de bitirecektir.

Bütün bunlardan dolayı Şam ile işbirliği, geldiğimiz aşamada, iliklenecek gömleğin ilk düğmesidir.