Burnumuzun dibindeki tuzak

Geçtiğimiz günlerde ABD’nin, Suriye Uluslararası Komisyonu’nda görevli danışmanı William Roebuck, kendilerine ait askeri üste YPG’li Mazlum Kobani, Barzanici örgüt ENKS (Suriye Kürt Ulusal Konseyi) temsilcileri ile birlikte kameraların karşısına geçti. Birleşme yolunda alınan mesafeden dolayı Mesut Barzani’ye, “General Mazlum”a (ifade Roebuck’a ait) ve ENKS yetkililerine çabalarından dolayı teşekkür etti.

Bu fotoğrafı ABD’nin, aralarında Beşar Esad’ın ve Esma Esad’ın olduğu bir çok Suriyeli hakkında açıkladığı yaptırım kararı ile birlikte düşünmek gerekiyor. 

ABD, Fransa ile birlikte Esad yönetimini, kendi denetimlerindeki bir Kürt bölgesi olgusunu kabul etmeye mecbur bırakmak istiyor. Son zamanlarda atılan bütün adımlar bu amaca hizmet ediyor.

Barzanici Rudaw internet sitesinde 12 Mayıs tarihinde yer alan bir yazıda, Suriye’deki gelişmeler hakkında şöyle bir değerlendirme yapılmıştı: ‘Bu devletler (ABD, Rusya), üç parçalı bir Suriye konusunda anlaşmaya varmış durumdalar. Kürtlerin, Şam’ın ve Türkiye ile işbirliği yapan grupların kontrolünde üç parçadan oluşacak bir Suriye…’

Barzanistan tuzağı

Türkiye, 30 yıl önce Irak’ta düştüğü tuzağa benzer bir tuzağın içine şimdi de Suriye’de çekilmektedir. Birinci Körfez Savaşı başladığı zaman Turgut Özal “Bir koyup üç alacağız” diyerek Türkiye’yi ABD’nin yanında savaşa sokmak istemişti. Türk Ordusu, o zamanki Genel Kurmay Başkanı’nın istifasıyla ortaya koyduğu tepkinin sonucunda savaş tuzağına düşmedi.

Ama 36. Paralelin kuzeyinin Irak’a kapatılması ve ABD’nin fiili müdahalesi ile ülkenin kuzeyinde fiili bir devletçik kuruldu. Garantörü, Türkiye’de konuşlanan ABD’nin Çekiç Güç’ü oldu. O dönem TBMM’de olan bütün partiler üç ayda bir oybirliği ile Çekiç Güç’ün görev süresini İkinci Körfez Savaşı’na kadar uzattılar.

Bu gafletin sonucu, PKK’nın sağlam bir cephe gerisi elde etmesi ve İkinci İsrail”in yıllar içinde adım adım hayata geçirilmesi oldu.

Türkiye, tam 30 yıldır Irak’ın kuzeyindeki terör yuvalarına karşı askeri harekâtlar yapıyor. 1991 sonrasındaki o vahim Kuzey Irak politikası, Türkiye’ye kaç cana mal oldu, ekonomik kayıplarımız ne kadar oldu? Bugün hala yaşamakta olduğumuz güvenlik sorunlarının içinde bu yanlışın payı nedir? Şimdi Suriye dolaysıyla bu soruların ortaya koyduğu gerçekler üzerinde düşünmenin tam zamanıdır.

Göz göre göre benzer bir yanlış, hatta belki de daha da vahim bir yanlış şimdi Suriye’de tekrarlanıyor. Rusya ne kadar işin içindedir, bir bilgimiz yok ama ABD ile Fransa; Barzani, PKK, ENKS ve PYD’yi bir araya getirerek bir anlaşma imzalattılar. 

Şunu açıklıkla belirtelim: ABD’ye bu manevra olanağını sağlayan, Türkiye’nin Esat yönetimi ilişki kurmamakta direnen hatalı politikasıdır.

Suriye’de teröre karşı mücadelede Şam ile ilişki kurmak yerine, ideolojik yakınlıkların belirlediği bir takım örgütlerle işbirliğini savunan anlayış; hiç şüphe yok ki ABD’ye, Fransa’ya ve onların kullandığı PKK, ENKS gibi örgütlere alan açmaktadır.

ABD’yi doğru tanımlamak

ABD ile ilişkiler konusunda izlenen politika da son derece vahimdir. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, son olarak Cumhurbaşkanı’nın Libya’da ABD ile birlikte hareket edeceğimizi söylediğini duyurdu.

Altını çizerek yazalım: ABD, PKK’nın arkasındaki esas güçtür. Bu gerçek, en yetkili ağızlardan defalarca söylendi, söyleniyor. Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik en büyük tehdidin sahibi ile işbirliği nasıl olabilmektedir?

ABD, Doğu Akdeniz’de; Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail ile birlikte Türkiye’nin karşısındadır. Bu ülkelerin son yıllarda gerçekleştirdikleri Noble Dina ve Nemesis askeri tatbikatlarında Türkiye açıktan hedef alındı.

ABD, daha yakın zamanda özellikle S-400’lerin alım sürecinde Türkiye’yi ekonomik olarak çökertme tehditlerinde bulundu. Tehdidin ötesine geçtiğini de biliyoruz.

ABD, Türkiye’nin ulusal güvenliği için komşularıyla giriştiği bütün işbirliği çabalarının cepheden karşısında oldu ve engellemek için elinden geleni yaptı, yapıyor..

Ve son olarak ABD Suriye’de, PYD ile ENKS’yi bir araya getirdi. Hiç kimsenin şüphesi olmasın bu yeni oluşum en az Suriye kadar Türkiye’yi de hedef almaktadır. Vd.

Tutarlı dış politika

Dış politika bir bütündür ve tutarlı olmak zorundadır.

“A sorununda ABD’ye karşı Rusya’yla, B sorununda Rusya’ya karşı ABD ile saf tutarım” diye bir dış politika olmaz. Böyle düşünenlerin daha geçen sene acı bir şekilde yaşadığımız İdlip olayından ders almaları gerekiyor.

O günlerde ABD’nin, kriz başlar başlamaz nasıl Türkiye’yi Rusya ile karşı karşıya getirmek için çabaladığı hatırlanmalıdır. Türkiye o zaman hatadan çok çabuk döndü ve çıkarına olan uzlaşmayı sağladı. Ödenen bedeli hatırlayalım.

Şimdi de Türkiye’nin önündeki acil görev, 1991’de Irak’ın kuzeyinde yapılan hataya benzer bir yanlışın Suriye’de tekrarlanmasına izin vermemektir.

Suriye’de acil görev; Şam ile derhal ilişki kurarak beraber hareket etmek, ülkenin bütününde meşru hükümetin kontrolü sağlamasına yardımcı olarak PKK olayını temelli olarak bitirmektir.

Aynı politika değişikliğine, Mısır ile ilişkilerin düzeltilmesinde de ihtiyaç vardır.