Sahipsiz toprak mı bulduk?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler’de yaptığı konuşmada, bugün ABD destekli PKK’nın kontrolünde olan Fırat’ın doğusunda, 30 km derinliğinde ve 480 km uzunluğundaki alanda bir “Güvenli Bölge” oluşturulması planını açıkladı. 

Bu arada “Güvenli Bölge”, İktidar Partisi’nin açıklamalarında birden bire “Barış Koridoru” oluverdi.

Sayın Erdoğan’ın konuşmasında; bu planın hayata geçirilmesi için yapılacak çalışmalarda herkes var bir tek o toprakların sahibi olan Suriye devleti yok.

Yanlışlık buradan başlıyor.

Açıklanan Plan

Açıklanan plan ile ilgili olarak daha çarpıcı gerçek şudur: Plana göre söz konusu alanda beş bin nüfuslu 140 adet köy ve 30 bin nüfuslu 10 adet yeni ilçe kurulacak. Her haneye bir dönüm tarımsal amaçlı arazi verilecek. Bir köy için ihtiyaç duyulacak arazi 590 bin metre kare, köyler için toplam olarak 82.6 milyon metre kare, her ilçe için 1 milyon metre kare toplam olarak 10 milyon metre kare, tarımsal üretim için ise 140 milyon metre kare arazi gerekliymiş.

Toplam olarak 232.6 milyon metre kare ediyor. Demek ki Fırat’ın doğusunda Türkiye sınırının hemen dibinde, 232.6 milyon metre kare sahipsiz ve keşfedilmemiş boş arazi varmış ve Suriyelilerin bugüne kadar bundan haberi yokmuş!

Şaka bir yana, Sayın Erdoğan’ın köy-kasaba kuracağız dediği toprakların hepsi sahipli ve o sahiplerin bir kısmı halihazırda topraklarının başında, bir kısmı Türkiye’ye sığındı ama daha büyük kısmı ülkesini terk etmedi, Suriye Devletinin egemen olduğu ülke içindeki diğer güvenli şehirlere göç etti. Bu ülke içi göçmenler kaçmak yerine “Vatan”larını savunma savaşına, hayatlarını ortaya koyarak katılmayı tercih ettiler.

Şimdi siz bu insanların topraklarını başkalarına verme planınızı açıklıyorsunuz

Ne yapmaktadır Türkiye? Suriye Devletinin egemenlik hakkını, Suriye vatandaşlarının mülkiyet hakkını hiçe sayarak oradaki toprakları yeniden mi bölüştürecek? 

Her şeyi bir yana bırakalım; Türkiye’yi yönetenler böyle bir adımın uluslararası hukuk açısından ne anlama geldiği üzerinde düşünmüyorlar mı?

Planın anlamı

Ne anlama geldiğini biz söyleyelim:

            – Birinci olarak böyle bir adım Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve devlet egemenliğinin ihlal edilmesidir.

            – Böyle bir işe soyunmak, söz konusu alanda Suriye kanunları değil, Türkiye kanunları geçerli olacak anlamına gelir. Böylesine kapsamlı bir planı hayata geçirmek için yola çıkıldığında, toprak mülkiyeti hukuku, medeni hukuk, miras hukuku, ceza hukuku, kamu hukuku vb. aklınıza ne gelirse hepsine ihtiyaç olacak ve orada Suriye devleti olmadığı için o düzenlemeyi yapanların hukuku geçerli olacak.

Bunun adı “işgal” olacaktır.

-Böyle bir adım başta Suriye olmak üzere Türkiye’nin İran, Rusya ve bütün komşularıyla ilişkilerini dinamitler. Türkiye’yi ABD’nin tuzağına çeker.

“Barış Koridoru”: Kimle barış?

Diyelim ki ABD ile anlaşmaya varıldı ve söz konusu bölge oluşturuldu. Bu durumda planın uygulanması için bir askeri güç gereklidir.

Bu askeri güç ABD’ye mi ait olacak yoksa Türkiye’ye mi?

Her durumda daha başından, “çözüm”e ulaşmak bir yana, sorunun daha da büyüyeceği bir tablo ortaya çıkacaktır.

Söz konusu bölgede asayişin sağlanması, ABD’ye veya ABD ile birlikte Türkiye’ye bırakılacaksa, bu Türkiye’nin oradaki PKK varlığını daha en başından kabul etmesi anlamına gelecektir.

“Güvenli Bölge”de sadece Türk Ordusu olacaksa 30 km.den sonrasında PKK olmayacak mıdır? Üstelik PKK bu durumda, adına “Barış Koridoru” da denecek olan bölgenin ötesinde daha da “güvende” olarak.

Bu Bölgede Suriye devleti olmayacak çünkü Türkiye anlaşmayı ABD ile yapıyor ve ABD’nin en büyük hedefi, ilk elde Fırat’ın doğusunda PKK’nın hakimiyetinde bir bölgeyi bu şekilde Türkiye başta dünyaya kabul ettirmektir.

Sonra sıra diğer adımlara gelecek. Başkenti Diyarbakır olacak İkinci İsrail’in inşası için gerekli diğer adımlar…

İşte bu hayaldir. Böyle bir “Planı” hiçbir güç Türkiye’ye kabul ettiremez. Yaşayacağız ve göreceğiz.

Gaflet

İktidar, “Barış Koridoru” adı altında son beş yıldır Türkiye’nin içine girdiği yönelime aykırı bir adım atmaya hazırlanmaktadır.

Bu hamlenin gerçekçi olmadığını ve hayata geçirilemeyeceğini hep beraber yaşayarak göreceğiz.

ABD, bugüne kadar 50 bin TIR’ın üzerinde silahı PKK’ya neden verdi ve neden aynı hızla vermeye devam ediyor?

2016 yılında Münbiç konusunda Türkiye’ye verilen sözlerden bu yana tam üç yıl geçti. Bu üç yılın gelişmeleri ABD’nin gerçek niyetini gözler önüne sermedi mi?

Trump’ın, Türkiye’nin; “Fırat’ın Doğusuna operasyon birkaç güne başlayacak” açıklaması üzerine attığı  “Suriye’den çekiliyoruz” tivitinin üzerinden ise bir yıl geçti. ABD çekilmek bir yana bölgedeki askeri varlığını daha da artırdı.

Bu durumda ABD ile birlikte çözüm aramak, diplomasi kanallarını değerlendirmek değildir. Sadece ve sadece Türkiye’nin önünde sonunda Fırat’ın doğusuna yapacağı müdahalede ödeyeceği bedelin büyümesi demektir.

Doğru çözüm

Döne döne aynı şeyi söylüyoruz; çözüm bellidir: Türkiye vakit geçirmeden Şam ile el sıkışmalı ve Fırat’ın doğusunda Suriye’nin egemenliğinin yeniden kurulmasına yardımcı olmalıdır.

Türk Ordusu’nun ve Suriye Ordusu’nun birlikte yapacağı bir harekâtın karşısında, ABD dahil hiçbir güç duramaz. Böyle bir adım Türkiye’nin bütün komşularıyla olan ilişkilerini de çok daha ileri seviyelere taşıyacaktır.

Ve bu durumda Türkiye, Suriye’nin bütününün yeniden imarına omuz veren ülkelerden biri olacaktır.

O zaman gerek Türkiye’de, gerekse diğer ülkelerde yaşayan Suriyeli mültecilerin büyük çoğunluğu kendilerine ait topraklara ve işyerlerine dönebilecektir.

Çözüm budur. Önünde sonunda uygulanacak olan da budur.