Yanlışta ısrarın bedeli

Son günlerde PKK ile ilgili olarak kayda değer iki önemli gelişme yaşandı. Birincisi, PKK’nın şu anda Kandil’de liderliğini yapmakta olan Cemil Bayık’ın makalesi, 4 Temmuz 2019 günü Washington Post gazetesinde yayınlandı. 

İkincisi, 6 Temmuz günü PKK’nın kontrolü altında olan Kamışlı’da, “Rojava Stratejik Araştırmalar Merkezi” adlı bir kuruluş tarafından “Uluslararası IŞİD Konferansı” gerçekleştirildi. Toplantıya ABD ve Avrupa’dan çok sayıda üst düzey temsilci katıldı.

ABD’nin bölgemize ilişkin politikalarının oluşturulmasında rol alan önemli isimlerinden Michael Rubin, İtalya’nın eski Başbakanlarından Massimo D’alema, Avrupa Birliği’nden, Hollanda’dan ve Fransa’dan isimler toplantıya katılanlar arasında bulunuyorlar.

Bu gelişmelerin ifade ettiği durum son derece önemlidir ve Türkiye açısından bazı yanlışlardan dönülmesi açısından adeta verilmiş bir alarm niteliğindedir.

“Düşman”ın kararlılığı

PKK, gerek ABD, gerekse Avrupa ülkeleri tarafından terör örgütü olarak kabul ediliyor. Ama bu “kabul ediş”, ABD’nin Washington Post’ta, Cemil Bayık’ın makalesini yayınlamasına engel değil. Hiç kimse makalenin yayınlanmasını, “basın özgürlüğü” vb. gerekçelerle açıklamaya kalkmıyor sanırım. Böyle bir makale, yetkili ABD kurumlarının onayı ve emri olmadan yayınlanmaz.

Aynı durum Kamışlı’da gerçekleştirilen toplantı için de geçerlidir. ABD ve Avrupa’daki işbirlikçileri IŞİD’i, tam da bu amaçla piyasaya sürmüşlerdi. Irak’ın kuzeyinden Suriye üzerinden Akdeniz’e ulaşacak İkinci İsrail’i meşru göstermek ve dünya kamuoyuna kabul ettirmek. IŞİD görevini yaptı ve tasfiye edildi. Şimdi Fırat’ın en doğusunda çok küçük bir alanda ABD koruması altında varlığını sürdürüyor.

Aslında gerçekte IŞİD diye bir şey kalmadı. Ama ABD ve ortakları, “bir koyundan birkaç post çıkarmakta” kararlı görünüyorlar. Hedeflerine ulaşmak için IŞİD öcüsünü tepe tepe kullanmakta kararlılar.

“Uluslararası meşruiyet”

Gerek Washington Post’ta yayınlanan makale, gerekse Kamışlı’daki toplantı; Fırat’ın Doğusundaki PKK hakimiyetine uluslararası meşruiyet kazandırmak amaçlıdır. PKK, 2011 yılı sonlarından itibaren, dört bir koldan saldırıya uğrayan Suriye Hükümeti’nin yeni bir cephe açmama politikasından yararlanarak, tek kurşun atmadan, Kürt nüfusun yoğun olarak yaşadığı Kamışlı, Ayn-el Arap (Kobani) ve Afrin illerinde hakimiyet sağladı. Şam, dinci terör örgütleri ile savaşırken bir de etnik bölücülükle uğraşamayacağından buna mecbur kalmıştı. Ama PKK söz konusu illerde hakimiyet sağladıktan bir sene sonra 19 Şubat 2013’te, dinci terör örgütleriyle Suriye devletine karşı beraberce savaşmak konusunda anlaşma yapmakta hiçbir beis görmedi. Çünkü PKK’yı da, dinci terör örgütlerini de aynı merkez kontrol ediyordu.

Sonra PKK, IŞİD’e karşı mücadele adı altında daha önce ilan ettiği “kantonlarını” 2015 yılında birleştirme operasyonunu başlattı. Önce Kamışlı ve Ayn-el Arap (Kobani) arasında bulunan ve Kürt nüfusun çok az olduğu Tel Abyad bölgesi ele geçirildi. Sonra Fırat’ın Batısına geçildi. Menbiç’te kontrol sağlandıktan sonra Afrin’le arada kalan El Bab bölgesini de alıp koridoru tamamlanmak üzereyken Türkiye müdahale etti ve plan bozuldu.

Ama Fırat’ın Doğusunda PKK hakimiyeti, Kamışlı ve Kobani’de 8 yıldan beri, Doğu’nun tamamında ise dört yıldan beri sürmektedir. Ve üstelik bilindiği üzere şimdi orada 15 kadar ABD üssü de bulunuyor. “Büyük Müttefik” Türkiye’nin gözünün içine baka baka PKK’ya 25 bin TIR silah verdi ve binlerce PKK’lıya her ay düzenli maaş ödüyor. 2019 bütçesine PKK’ya verilmek üzere 500 milyon dolarlık bir ödenek konuldu.

Şimdi de sıra, bölgede yıllardan beri sürmekte olan PKK egemenliğini, uluslararası alanda kabul ettirmeye ve Türkiye’yi, karşı çıkamayacağı bir emrivaki ile karşı karşıya bırakmaya gelmiştir. En azından yapılan hesap budur.

Yanlışın sorumlusu

Ve işlerin bu noktaya gelmesinin sorumlusu AKP iktidarıdır. Şam Hükümeti ile el sıkışmamakta gösterilen inadın, “Katil Esed” söyleminde ısrarın ve İdlip’in yüzde 80’nini kontrol eden El Nusra’ya “kalkan olma” politikasının bedeli; Fırat’ın doğusunda PKK egemenliğinin devam etmesi ve ABD’nin PKK üzerinden Türkiye’ye yönelik uğursuz politikasını sürdürebilmesi olmuştur.

Özetlersek: AKP iktidarının Şam politikasındaki yanlışta ısrar etmesinin belli başlı sonuçları şunlardır:

1. ABD’nin, İdlip’te ve Fırat’ın doğusundaki durumu kullanarak Türkiye’ye karşı yeni hamlelere girişebilmesinin zemini muhafaza edilmiştir.

2. Bu durum, Türkiye’nin; Rusya, İran ve Çin gibi doğal müttefikleriyle ilişkilerinde güvensizlik nedeni olmuş ve daha ileri işbirliğinin gerçekleştirilmesine engel olmuştur.

3. PKK’nın Fırat’ın doğusunda ABD himayesinde 2. İsrail’i kurmak ve bunu dünyaya kabul ettirmek için zaman kazanması sağlanmıştır. Sekiz yıl yeni bir siyasi oluşumu kurmak, yerleştirmek ve bunu uluslararası planda kabul ettirmek için gerekli çabayı göstermek açısından az zaman değildir. Türkiye, Şam politikasındaki yanlışta ısrar ederek en büyük kötülüğü kendisine yapmaktadır.

4. Şam ile el sıkışmamak sonuç olarak Türkiye’yi İdlip’de, kendisinin de terör örgütü olarak kabul ettiği El Nusra’yı fiilen koruma noktasına götürmüştür. El Nusra, bugün İdlip’in yüzde 80’nini kontrol etmektedir. Şam’ın hemen kuzeyinde yer alan ve stratejik bakımdan son derece önemli bir bölgedeki terör örgütü hakimiyeti, sonuç olarak Şam’ın dikkatinin önemli bir kısmını buraya vermesine ve Fırat’ın Doğusu ile ilgilenmeyi ertelemesine yol açmaktadır.

5. İdlip’te Türk Ordusu’nu hedef alan son saldırıların da gösterdiği üzere, buradaki El Nusra ve Fırat’ın Doğusundaki PKK hakimiyeti; Türkiye ile dostlarını, Türk Ordusu ile Suriye Ordusunu karşı karşıya getirecek provokasyonlar için uygun bir zemin yaratmaktadır.

Ne yapmak gerekiyor?

Şu bir gerçektir: Ankara ve Şam elele verirse, İran, Irak ve Rusya’nın hazır olan desteği ile PKK sorunu çok kısa bir süre içinde son bulur. Ankara ile Şam’ın el sıkışması ve Fırat’ın doğusunda Şam’ın egemenliğinin yeniden tesis edilmesi, PKK’ya, silahı temelli olarak bırakmak dışında bir seçenek bırakmayacaktır. Bu da Türkiye’nin yaklaşık 40 yıldır uğraştığı terör belasından kurtulması anlamına gelecektir.

Onun için Türkiye’nin acil olarak yapması gereken işleri şöyle sıralayabiliriz:

-Şam ile derhal el sıkışılmalı,

-İdlip’te Suriye devletinin kontrolü sağlamasına engel çıkarılmamalı, tam tersine yardımcı olunmalı,

-Ve nihayet Fırat’ın doğusundaki PKK varlığı, Suriye başta olmak üzere bütün komşularımızla elele vererek sonlandırılmalıdır.

ABD’ye de, böyle bir işbirliğine boyun eğmek dışında yapacak bir şey kalmayacaktır.