(Üçüncü Dönem devam)
Atinalı ünlü düşünce adamı Euripides (MÖ 480-406), “Tanrılar yok etmek istediklerini önce çıldırtırlar” der. Büyük Filozof, şüphesiz ki bu tespitini kendi çağında yaşanan gerek toplumsal–siyasal, gerekse bireysel; çeşitli süreçleri gözlemleyerek yapmıştır. Doğrudur. Çağımızda biz de bu özlü sözü doğrulayan çok sayıda örneği yaşıyoruz, biliyoruz.
Hitler’in Batı Avrupa’ya ve Balkanlar’a saldırmasının ardından dönüp Sovyetler Birliğine savaş açması… Japonya’nın Çin ve Doğu Asya ülkelerinin önemli bir kısmını işgal ettikten sonra Pearl Harbor’da Amerikan donanmasına saldırması (1941) gibi, vb. vb.
Bu çılgın hamleler iki faşist-emperyalist devletin de sonunun gelmesinde hatırı sayılır bir rol oynadı.
Siyasal İslamcıların “Üçüncü Dönem”deki pratikleri de Euripides’in bu tarihi sözünü tekrar tekrar doğruluyor.
Ölüm öncesi çılgınlık
El Kaide’den IŞİD’e ve Nusra’ya, Es Şebap’tan Boko Haram’a, FIS’ten GIA’ya, Müslüman Kardeşler’den Suudiler ve Körfez Emirliklerine kadar; Orta Asya’dan Afrika’nın en Batısına, Müslüman Dünyanın bütün ülkelerine damgasını vuran İslamcı terör örgütlerinin ve İslamcı iktidarların bütün yaptıkları, ancak Euripides’in ölüm öncesindeki “çılgınlık” tanımlamasıyla açıklanabilir.
IŞİD’in Irak ve Suriye’de büyük atağa kalktığı 2013 yılından 2019 yılına kadar, İslamcıların etkin olduğu ülkelerden, “Hıristiyan” Avrupa ülkelerine kaçmak isterken Akdeniz’in derin sularında yaklaşık 20 bin Müslüman boğuldu. Diğer kayıplar bu rakama dahil değil.
Kaçanlar gerçekte, Siyasal İslamcıların bu Dünyada yarattığı “Cehennemden” kaçıyorlardı. Herhangi bir siyasi hareketin geleceği açısından bundan daha vahim bir tablo düşünülemez. Her siyasi hareket, mevcut durumdan-sistemden daha iyi bir gelecek yaratacağı vaadiyle insanları kazanmaya çalışır. Ve etkili oldukları yerlerde gelecekte kuracağı toplumsal-siyasal sistemin bir örneğini yaratarak, bu durumu halkı ikna etmede bir propaganda malzemesi olarak kullanır. Örneğin Hz. Muhammed’in Arap toplumunu İslam’a kazanmasında, Medine’de kurmayı başardığı yeni toplum örneğinin büyük payı vardır. Arabistan’ın dört bir yanından insanlar bu yeni toplumsal-ekonomik-siyasal sistemin yarattığı çekimin etkisiyle Müslüman oldular. Medine’den kimse dışarı kaçmadı. Tam tersine dışarıdan, her kabileden insanlar Hz. Muhammed’in kabile parçalamışlığına son veren ve barış vaat eden-getiren, barışı ve ticaret özgürlüğünü güvence altına alan yeni sistemini daha üstün gördüler ve Medine’ye yöneldiler.
Bugün durum nedir?
– Siyasal İslamcılar etkin oldukları her yerde, kendi yandaşları dışında kalan insanların can ve mal güvenliğini ortadan kaldırdılar.
– Kameralar önünde koyun boğazlar gibi insanları boğazladılar.
– Cehennemde var olduğunu düşündükleri işkence sahnelerini (kızgın ateş üzerinde insanları yavaş yavaş yakmak gibi) gene kameralar önünde muhaliflerine uygulamaktan çekinmediler.
– Farklı inançtan kadınları köle ve cariye yaptılar. 21. yüzyılda köle ve cariye pazarları kurdular, esir ticareti yaptılar.
– İnsanlığın binlerce yıllık uygarlık mirasının kalıntılarını patlayıcılarla havaya uçurdular. Afganistan Bamiyan’da, dağlara oyulmuş olan ve UNESCO’nun İnsanlığın Kültür Mirası listesi içinde olan Buda heykellerini dinamitle parçaladılar.
– Palmira’da, Hatra’da, Ninova’da ve Musuldaki tarihi eserleri aynı şekilde yerlebir ettiler. Balyoz ve kazmalarla binlerce yıl öncesinden kalan heykelleri tahrip ettiler.
– Afrika ülkelerinde Boko Haram, Es Şebap, FIS, GIA gibi terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen katliamlar, küçük kız çocuklarının kaçırılıp köle ve cariye yapılması vb…
Bu listeyi istediğimiz kadar uzatabiliriz.
Böylesine bir pratiğin sahiplerinin insan kazanmak bir yana, başta Müslüman halklar olmak üzere bütün dünyanın nefretini üzerlerinde toplayacağı tartışma götürmez. İşte bundan dolayı İslamcı terör örgütlerinin son 30 yıllık pratiği, özellikle de son 10 yıldaki pratiğini, “ölüm öncesi çılgınlık” olarak değerlendirmek yanlış olmayacaktır.
Başkalarına ait senaryonun figüranı
Siyasal İslamcılar, İslam dünyasının ve bütün dünyanın öylesine tepkisini çektiler ki, ABD emperyalistleri asıl uğursuz planlarını dünyaya ve Müslüman dünyasına kabul ettirebilmek için bu vahşi şiddet eylemlerini gerekçe olarak kullandılar.
Veya aslında bu gerçeği şöyle ifade etmek daha doğru olacaktır: ABD emperyalistleri daha uğursuz planlarını dünya kamuoyuna kabul ettirebilmek için, İslamcı terör örgütlerini en vahşi terör eylemlerini yapmaya yönlendirdiler ve daha sonra da bu durumu kullandılar.
Örneğin ABD’nin Batı Asya stratejisinin esası, Türkiye, İran, Irak ve Suriye toprakları üzerinde bir İkinci İsrail’in (Kukla Kürdistan) kurulmasını sağlamaktır. 2000’e Doğru dergisi, daha 1988 yılında bu stratejik hedefi; “ABD’nin 3 İsrail Planı” başlığı ile kapak konusu yapmıştı.
2011 yılındaki “Arap Baharı”yla birlikte ABD, durumun elverişli hale geldiğini düşündü ve başta IŞİD olmak üzere kontrol ettiği dinci örgütleri harekete geçirdi. IŞİD ve diğer dinci örgütlerin meşhur vahşet sahneleri adeta canlı yayınla dünyaya izletildi. Öte yandan önce Irak’da IŞİD ilerleyişinin önündeki engeller bir bir temizlendi. Öyle ki Irak’ın 70 bin asker tarafından korunan ikinci büyük kenti Musul, 3000 kişilik IŞİD terörist grubuna tek kurşun atmadan teslim olabildi. ABD, IŞİD güçleri Doğu’da Erbil önlerine, Batı’da ise PKK’nın elindeki Ayn el Arab (Kobani) kentinin içlerine gelene kadar kıllını kıpırdatmadı. Ve bu arada IŞİD ve diğer “İslamcı vahşilere” karşı “Laik Kürt güçlerin kahramanca mücadele ettikleri” propagandası yapıldı. Öyle bir manzara yaratıldı ki, Batı’da sokaktaki insan, bütün insanlığın düşmanı olan “İslamcı vahşi teröristlere” karşı savaşan “laik kahraman Kürtlere” bir devlet kurdurulmazsa, bu tehlike dünyanın her tarafındaki insanların hayatını tehdit edecek diye düşünmeye başladı. Ve bundan sonra ABD, Kuzey Irak’ta Barzani’yi bağımsızlık referandumu yapmaya teşvik etti, Suriye’de ise PKK’yı kuzeyde Irak Sınırından Akdeniz’e uzanacak bir koridor oluşturmak için harekete geçirdi. 2. İsrail böylece kurulmuş olacaktı.
IŞİD ve diğer dinci terör örgütleri işte bu planın figüranı olarak kullanıldılar. Bu görevlerini yerine getirdikten sonra da artık kendilerine ihtiyaç kalmadı. Amerikan savaş uçakları havalandı ve IŞİD, Erbil önlerinden ve Kobani’den geri çevrildi. Sıra, işi biten piyonun feda edilmesine geldi. Başka bir deyişle Siyasal İslam, ölüm öncesi çıldırma durumunu IŞİD’in ve benzeri örgütlerin eylemleri ile yaşadı. (Devam edecek)