Sudan’da, 1989 yılından beri iktidarı elinde tutan Siyasal İslamcı iktidar, günler süren bir halk hareketinin ardından devrildi. Ömer el Beşir’in yerine iktidarı alacağı söylenen ve ilk günlerde öyle bir niyeti olduğu da anlaşılan Avad bin Avf da istifa etmek zorunda kaldı.
Şimdi Sudan’da iki yıl sonra serbest seçimlerle iktidarı devredeceğini söyleyen bir yönetim var. Bu arada Ömer El Beşir başta olmak üzere eski yönetimin bütün önde gelenleri görevlerinden alındı ve tutuklandı.
Ömer El Beşir’in, ABD başta olmak üzere Batı ile arası iyi olmadığı için gelişmeler ABD, Suudiler ve BAE emirlikleri tarafından sevinçle karşılandı. Ama bunu, Amerikancılar Sudan’da işbaşına geldi diye yorumlamakta acele etmemek gerekir.
Nitekim Rusya ve Çin de yeni yönetimi tanıdılar ve temkinli olmakla birlikte olumlu açıklamalar yaptılar.
Bundan sonra Sudan da neler olabilir? Bu soruya doğru cevabı bulmak için Sudan’ın özgünlüklerine göz atmak gerekir.
Sudan’ın bağımsızlıkçı geleneği
19. yüzyıl, Afrika’nın Avrupalılar tarafından sömürgeleştirilmesinin tamamlandığı (Fas hariç) yüzyıldır. 1870’lerde Mısır’a el atan İngilizler Sudan’a da göz diktiler. Sudanlılar El Mehdi önderliğinde 1880’lerde İngilizlere karşı ayaklandılar. Mehdi İsyanı, Sudan halkının, kapılarına dayanan sömürgecilere ellerindeki silahla, yani İslam bayrağı ile direnmeleridir.
El Mehdi 1885 yılında öldü ama taraftarları sömürgecilere karşı direnmeyi sürdürdüler. Son olarak 1924 yılında Mehdi yandaşlarının, tasavvuf yanı ağır basan Birlik Partisi ile birlikte İngilizlere karşı giriştikleri isyan yenilgiyle sonuçlandı.
Müslüman Kardeşlerin Sudan’da örgütlenmesi ise 1940’lı yıllarda başlar. Ama bu oluşum da 1954 yılında gerçekleştirdiği ilk kongresinde, Sudan Müslüman Kardeşlerinin Mısır’daki merkezden bağımsız olmasına karar verdi. Yani Sudan’ın Mehdi ile başlayan bağımsızlıkçı geleneği Müslüman Kardeşleri de bir anlamda etkisi altına aldı.
Sudan 1956 yılında bağımsızlığını kazandı. 1958 yılında yapılan seçimlerde Mehdi taraftarlarının tabanını oluşturduğu Ümmet Partisi çoğunluğu aldı.
Sonraki 10 yıl, Sudan’da bir dizi darbe ile iktidar sürekli olarak el değiştirdi. En sonunda 1969 yılında Albay Cafer El Nimeyri önderliğinde gerçekleşen darbe ile Ordu yönetimi yeniden ele aldı ve 16 yıl süren Nimeyri iktidarı başladı.
Cafer el Nimeyri kendisini İslam Sosyalisti olarak niteledi. Batı emperyalizmine karşı tavır aldı. Sovyetler Birliği ve Çin ile iyi ilişkiler geliştirdi. 1977’den sonra da adım adım İslamcılarla uzlaşmaya başladı. 1983 yılında ülkede resmen Şeriat ilan edildi ve bir müddet sonra da Nimeyri iktidarı bir darbeyle devrildi (1985).
1989 yılında gene bir darbe ile iktidarı alan Ömer el Beşir yönetimi ise bir yandan geleneksel Batı karşıtı politikayı devam ettirdi. Güney Sudan ve Darfur sorunlarından dolayı Batı ile sürekli çatışma halinde oldu. Ama öte yandan Mısır’daki Müslüman Kardeşlerden iyice farklı bir çizgi izledi. Rusya ve Çin ile ilişkilerini daha da ileri götürdü. Özellikle Çin bu dönemde Sudan’daki yatırımlarını hatırı sayılır ölçüde artırdı.
İşte şimdi Sudan’da iktidarı alanlar böylesi bir geçmişi olan bir ülkeyi yöneteceklerdir. ABD’nin ve müttefiklerinin bölgede her alanda kaybetmeye başladıkları koşullarda yeni yönetimin Amerikancı bir çizgi izleyeceğini söylemek erken bir yargı olur. Öte yandan Suriye, Afganistan, Irak, Yemen ve Suriye’de yaşanan gelişmeler; Rusya ile Çin’in bölgede artan etkinliği ile birlikte düşünüldüğünde, Sudan’daki yeni yönetimin dış politikada bugüne kadar izlenen politikadan farklı bir politika izlemeyeceğini söylemek çok da yanlış olmayacaktır.
Siyasal İslam’ın son yenilgisi
Ama kanımca Sudan’daki gelişmelerle ilgili olarak yapılması gereken en önemli tespit, Siyasal İslamcıların bir iktidar pratiğinin daha başarısızlıkla sonuçlanmış olduğudur.
Nimeyri’nin 1977 yılında Siyasal İslamcılarla ittifaka yönelmesinden bu yana 42 yıl, bütün yasaların İslami esaslara göre düzenlenmesi için 1979’da bir Komisyonun oluşturulmasının üzerinden 40 yıl, Şeriatın resmen ilan edildiği 1983 yılından bu yana 36 yıl ve Siyasal İslamcıların iktidarı tek başlarını aldığı 1989 yılından bu yana tam 30 yıl geçti.
Bu uzun Siyasal İslamcı pratiğin sonucu tam bir fiyaskodur.
Dünyaya cenneti getirecekleri vaadiyle iktidara gelenlerin bütün yaptıkları bir avuç yandaşlarına Cenneti, geri kalan milyonlara ise sefaleti yani Cehennemi yaşatmak olmuştur. Nitekim El Beşir yönetimine karşı ayaklanan milyonların temel talebi, bu büyük adaletsizliğin giderilmesi olmuştur.
İslamcılar, kitapta yazılı ilahi düzeni uygulamaya kalktıklarında, 21. yüzyılın dünyasının gerçekleriyle karşılaştılar. “İslam’da vergi yoktur, Müslümanlar zekat verir” diyerek vergi uygulamasına son verenler, birkaç yıl sonra devlet hazinesinde beş kuruş kalmadığını görerek yeniden vergi sistemine dönmek zorunda kaldılar.
Aynı şekilde el kesme ve benzeri Şer’i ceza hükümlerinin ise uygulanabilirliği olmadığını iktidara pratikleriyle gördüler ve uygulayamadılar.
Sonuçta Sudan’daki iktidar pratiği, 21. yüzyılın gerçekleriyle İslamcıların ideolojik önyargılarının çatışmasının yarattığı bir karmaşa içinde geçti. Görüldü ki İslamcıların kendilerine özgü ayrı bir ekonomik sistemleri – çözümleri yoktur. Sonuç olarak kapitalizmin serbest piyasası ile ekonomide kamu varlığının bir karması olan ama aynı zamanda bin yıl öncesinin bazı ekonomik kurum ve uygulamalarını da içeren ucube bir sistem ile işler yürütülmek istenmiştir. Ve böyle bir sistem içinde, iktidardaki Parti’nin tepesinde oturanlar ile yandaşları, değirmenin suyunu kendilerine akıttıkları zaman sonuç, kitlelerin bir noktadan sonra patlaması olmaktadır.
Sudan’da olan biteni bu şekilde özetlemek mümkündür.
Bundan sonra ne olacak?
Sudan’ın en büyük dış ticaret ortağı Çin… Ayrıca Çin’in Batılı emperyalist ülkelerden farklı olarak sonuçta Sudan’ın kalkınmasına hizmet eden devasa yatırımları olduğunu da hesaba katmak gerekir.
Yeni yönetimin, Ömer El Beşir’i Batılıların talebi üzerine Uluslararası Mahkemeye çıkarmayı kabul etmemesi ve Beşir’in Sudan yasalarına göre Sudan’da yargılanacağını açıklaması da kaydedilmesi gereken önemli bir noktadır.
ABD ve müttefikleri Bölgede inisiyatif kaybediyor, Rusya, Çin, Türkiye, İran ise inisiyatif kazanıyor. Sudan’ın geleceğini bu tablo içinde değerlendirmek gerekir. Kısacası Dünyada ve Bölgede olan gelişmeler, Sudan’ın bağımsızlıkçı geleneğinin daha güçlenmesi için yeni fırsatlar sunacaktır.
Özetle, Siyasal İslamın yenilgiye uğradığı ve Sudan’ın bağımsızlıkçı, laik- demokratik güçlerinin daha fazla inisiyatif alacağı bir gelecekten söz edebiliriz.
Bu arada ayağa kalkan kitlelerin öne sürdüğü en önemli talepler içinde laikliğin uygulanmsı olduğunu da belirtmek, Sudan’da hangi dönemin bittiğini ve hangi dönemin açılmakta olduğunu anlamak bakımından önemlidir.