Türkiye, Yargıtay Başsavcılığının açıkladığı iddianameyle birlikte şimdi HDP’yi kapatmayı konuşuyor. Önce, bundan tam bir buçuk yıl önce 20 Ağustos 2019’da, bu konuda neler yazdığımıza bakalım:
“Demokrasi ile ‘ahmaklık’ arasındaki kalın çizgi
“Dünyanın hiçbir ülkesi, elde silah kendisine karşı savaşan bir örgüte “demokrasi” adına yasal olanaklardan yararlanma hakkı tanımaz. Kritik bir bölgesindeki en önemli yerel yönetimleri, “Seçimde buraları kazandın, bunları da sen yönet” demez!
“Gene dünyanın hiçbir ülkesi, sırtını emperyalist ülkelere ve Siyonist İsrail’e dayayarak kendisine karşı savaşan bir terör örgütüne Parlamento koltukları ihsan etmez. Devlet hazinesinden her yıl milyonlarca lirayı kendisine karşı savaşan örgüte aktarmaz.
“PKK, sırtını ABD emperyalizmine ve İsrail Siyonistlerine dayayarak Türkiye’ye karşı silahlı bir savaş yürütmektedir. Ama öte yandan son otuz yıldır aynı PKK’nın bazı ara dönemler hariç TBMM’de milletvekilleri vardır. Doğu ve Güneydoğu’da yerel yönetimlerin önemli bir kısmını elde bulundurmaktadır. Meclis’te temsil edildiği için uzun yıllardır her yıl düzenli olarak Hazine’den milyonlarca lira yardım almaktadır.
İşte bu durumun dünyada örneği yoktur.
Herri Batasuna örneği
“ETA (Bask Yurdu ve Özgürlük) örgütü, İspanya’daki Bask bölgesinin bağımsızlığını gerçekleştirmek amacıyla 1959 yılında kuruldu. 1968 yılından itibaren silahlı eylemlere de başvurdu. 1978 yılında Herri Batasuna adıyla yasal partisini kurdu. Ve ondan sonra hem yerel parlamento hem de genel seçimlere katıldı. 1998 seçimlerinde, Bask bölgesindeki seçmenin yaklaşık yüzde 10’unun oyunu alarak İspanyol Parlamentosunda da temsil edildi.
“İspanya Parlamentosu, 2002 yılında terör örgütleri ile arasına sınır koymayan, terör eylemlerine tavır almayan partilerin kapatılmasını öngören bir yasa çıkardı. Bu yasaya dayanarak İspanya Anayasa Mahkemesi, Herri Batasuna’yı 2003 yılında kapattı. Batasuna, bu kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine götürdü. AİHM, Temmuz 2009’da verdiği kararla İspanya Anayasa Mahkemesini haklı buldu.
“İspanya Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararı verirken dayandığı gerekçeleri arasında, Herri Batasuna yöneticilerinin ETA eylemlerini kınamamaları ve ETA eylemlerine katıldığı için yargılanan kimi isimleri milletvekilliğine aday göstermesi vb. vardı.
“Bu arada AİHM’nin Herri Batasuna hakkında verdiği kararı onaylamasından iki ay sonra ETA’nın ateşkes ilan ettiğini, iki yıl sonra ise 2011 yılında silahlı mücadeleyi tamamen bıraktığını açıkladığını da belirtelim.
“Kurulduğundan silahlı mücadeleyi tamamen bıraktığı 2011 yılına kadar geçen 43 yıl içinde ETA eylemlerinde toplam olarak 829 kişi hayatını kaybetti.
Gelelim PKK ve HDP’ye
“Dünyada, PKK dışında bir yandan “silahlı mücadele” verirken bir yandan da yasal Parti olanağından yararlanan tek örnek, ETA ve Herri Batasuna’dır. Bu örneğin de nasıl sonuçlandığını anlatmış olduk.
“Kaldı ki PKK ile ETA (Herri Batasuna) birbirleriyle kıyaslanamaz. PKK eylemlerinde bugüne kadar hayatını kaybeden insan sayısı 60 binin üzerindedir. ETA’nın bir başka devletin aracı olarak İspanya’ya karşı savaşması gibi bir durum söz konusu değilken, PKK en başından beri sırtını bir yerlere dayayarak Türkiye’ye karşı eylemlere girişmiştir. Bugün ABD ile olan ilişkisi ise Fırat’ın doğusundaki 15 ABD askeri üssü, son üç yıl içinde bu devlet tarafından verilen 30 bin TIR ağır silah, ABD Senatosu tarafından onaylanan 2019 yılı içinde verilecek 600 milyon dolar para ve her ay ABD’den düzenli olarak maaş alan binlerce PKK’lı “eleman” vb. (Amerikalı yetkililer, 2019 yılı sonunda toplam olarak 30 bin kişiye maaş verilmesinin hedeflendiği açıklamışlardı) gibi verilerle kanıtlıdır.
“Yani PKK, ETA’nın İspanya için ifade ettiği güvenlik sorunu ile kıyaslanmayacak boyutta Türkiye için bir “güvenlik sorunudur.”
“Üstelik HDP ile PKK arasındaki ilişki, Herri Batasuna için söz konusu edilen kanıtlarla kıyaslanmayacak ölçüde fazla ve alenidir. HDP yöneticileri en yetkili ağızlardan PKK ile olan ilişkilerini “açılım” yıllarının verdiği cesaretle defalarca olanca açıklığı ile beyan etmişlerdir.
“Gerek PKK ile yaşanan “Hendek Savaşları”nın ardından HDP’den alınarak Kayyuma devredilen HDP Belediyeleri olayını, gerekse son olarak HDP’den alınarak kayyuma devredilen Diyarbakır, Mardin, Van belediyeleri gelişmesini, işte bu çerçeve içinde değerlendirmek gerekiyor.
“Üstelik Türkiye şimdi PKK ile olan savaşında (gerçekte ABD ile olan savaşında) son derece önemli bir aşamaya gelmiş bulunmaktadır. Bir yandan Irak’ın kuzeyinde PKK’ya karşı harekât, kara ve hava kuvvetleriyle bütün şiddeti ile sürmekte, diğer yandan Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna yaptığı yığınak devam etmektedir.”
Son birkaç söz:
Şimdi kapatma davası tartışmaları ile birlikte sıkça dillendirilen bazı itirazlar üzerinde de kısaca durmakta yarar vardır.
“Parti kapatmak çare değildir.” Bu gerekçeyi geçtiğimiz yıllar içinde en çok dillendiren AKP oldu. Çünkü kendisi Cumhuriyet karşıtı eylemlerin odağı olmasından dolayı kapatılma tehdidi altındaydı. Öyle olduğu içindir ki yaptığı Anayasa değişiklikleri ile Parti kapatmayı adeta olanaksız hale getirdi.
Öte yandan kendini korumayan bir “devlet”, bir “sistem”, bir “demokrasi” düşünülemez.
“Kapatma HDP’yi daha da güçlendirecektir.” Eğer bu iddia doğru olsaydı, sosyalistlerin şimdiye kadar çoktan iktidar olması lazımdı. Çok partili hayata geçilen 1945 yılından sonraki dönemde bu ülkede en çok Sosyalist Partiler kapatıldı. Ama kapatmalar, kitlelerin Sosyalist Partilere yönelmesine değil, tam tersine uzak durmasına yol açtı.
“Kürt yurttaşların kendilerini ifade etmelerine engel olunuyor!” En büyük çarpıtma burada yapılıyor. 1991 yılına kadar Türkiye’de Kürt yurttaşların kendilerini ifade etmeleri sorunu vardı. Kürtçe dil yasağı, sorunun konuşulmasının önündeki engeller vb. devletten kaynaklanıyordu. Ama 1990’larla birlikte Kürt sorunu demokratik haklar yönünden esas olarak çözüldü.
Ama bugün “Kürt sorunu”, emperyalist devletlerin planlarında roller üstlenen PKK’nın, Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı terör faaliyetlerine devam etmesi şeklinde sürmektedir. Kürt yurttaşlarımızın demokratik haklarını kullanmalarının önündeki en büyük engel PKK’nın silahlı varlığıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin de, varlığına yönelen emperyalist tehdide karşı kendini savunması, her türlü “hak”kın üzerindedir.